sahneleri çalışmaya başladık.
başta da tasarladığımız gibi oynarken oyunu anlamaya çalışıyoruz. bu düşüncede ısrarcı olmamızın çok fazla faydasını gördük. çalıştığımız sahnelerde -uzun bir dramaturgi çalışması yapmış olmamıza karşın- göremediğimiz çok fazla anın olduğunu fark ettik. bu anlar yalnızca sahne üzerinde belirebilecek anlardı.
fark ettiğim ve çok önemli olduğunu düşündüğüm ikinci bir nokta var: önemli olan bir cümlenin, repliğin vs. nasıl oynanacağı değil, o cümlenin oyuncunun ağzından dökülmemesinin artık mümkün olmadığı koşulları oluşturabilemk. o anı yakalayabilmek. bu sağlanabildiğinde artık o cümle yazarın değil oyuncunun oluyor. sanki doğaç yapılmış da üzerine sözler yazılmış, metin giydirilmiş gibi.
buna örnek verilecek güzel bir an medvedenko-maşa sahnesinde oldu. oyunun ilk repliği medvedenko'nun maşa'ya sorduğu soru: "Neden hep karalar giyersiniz siz?" ilk okumada bu replik sanki medvedenko'nun maşa hakkında genel bir fikri gibi duruyor. kolaylıkla yazar burada maşa'yı tanımamız için ona soru sordurmuş diyebiliriz. bu tespit doğrudur da. ancak oyuncunun işine yaramaz. burada önemli olan medvedenko'nun bu soruyu sesli bir şekilde dillendirip maşa'ya yöneltiyor oluşu. hiç kimse eğer karşısındakinden bir şey istemiyorsa onunla konuşmaz, ona soru sormaz.
prova sırasında bir çok farklı şekilde başladı sahne. bu sırada hepsinde ortak olan medvedenko'nun maşa'yı güldürme isteğiydi. prova ilerledikçe bu durum organikleşti ve önceden asık suratlı olduğunu düşündüğümüz maşa'nın güleryüzlü de olabildiğini gördük. tam böyle bir anda, maşa güzel güzel gülerken "neden hep karalar giyersiniz siz?" sorusu gelince cümle de yerini bulmuş oldu.
böyle bir çalışmada zor olan her an için aynı özeni göstermek. ısrarcı olmak, kolaya kaçmamak gerekli. bununla beraber fark ettik ki sahne başlangıçları en büyük öneme sahip. bir tür kriz anı oluşmadan başlayamıyor bir çok sahne. doğru bir başlangıç sahnenin geri kalanını oldukça kolaylaştırıyor.
24 Aralık 2013 Salı
14 Aralık 2013 Cumartesi
21.11.2013
Çetin: Şimdi bu adam yazar ya, bizse onun gibi bir oyuncu
arıyoruz ya; nesinden hareket edebiliriz senin düşündüğün bir şey var mı?
Tansu: Şu an bir şey söyleyemem ama konuştukça
şekillenecektir herhalde.
Çetin :Söyleyeceğim şey belki çok mühim değil ama... Burada
iki tane yazar var ama Trigorin’in oyun yazdığına dair hiç bir bilgi yok. Çehov
ömrü boyunca öykü yazarı olduğunu söylüyor ve sözüne değer verdiği insanlar
özellikle de Tolstoy öyle söylüyor. Doğa betimlemesi meselesinden dolayı
benzeşiyorlar. Ömrünün son yıllarında olduğunu anlayınca daha önce çalıştığı
yayın eviyle ilişkisini politik nedenlerle de kestikten sonra birisi onun telif
haklarına talip oluyor ve o da bunu kabul edip yüklü bir parayla ev satın
alıyor ama tuhaf bir şekilde oyunların telif hakkını vermemenin pazarlığını
yapıyor. Oyunların telif haklarını mirasçılarına bırakacağını söylüyor.
Tiyatroyla olan ilişkisini mektuplarında bile çok geçiriyor. Şu anda bir
çıkarsama yapıyorum ama gözünün iyi oyun yazmakta olduğunu anlıyoruz. Martı’nın
ilk başarısız temsilinden sonra çok büyük düş kırıklığına uğramış olsa da aynı
ekiple tekrar oynandığında büyük başarı kazanır. Tiyatro dünyasında bununla
ilgili ilk oyuna provakasyon maksadıyla tiyatro dünyasından insanların geldiği
ve o yüzden beğenilmediği konuşulmaya başlar. Bu söylentiye sonradan kendisi de
inanıyor sanıyorum. Tiyatro konusunda ümitlenmesinde Stanislavski'yle birlikte
Moskova Sanat Tiyatrosu’nu kuran Dançenko’nun Çehov’a yazdığı mektubun da büyük
etkisi var. Bir baş yapıt olduğunu düşünüyor Dançenko Martı’nın. Stanislavski
sahneye gerçeklik etkisi yaratmak için kuş sesleri ve çıtırtılar koymak
istediğinde bunun biraz aşırı olabileceğini de düşünmüştür. Oyunculuğa çok önem
verir. İlk başarısızlığın sebebinin yanlış oyunculuk olduğunu düşünmüş hatta
bazı oyuncuların değiştirilmesi gerektiğini düşünür. Tolstoy net olarak bu
oyunun çok kötü olduğunu söyler. Maksatsız bulur. Ama giderek Çehov netleşir bu
netliğin sebebi de Tolstoyla olan durumudur. Tolstoy'a çok saygı duymasına
rağmen onun iyi insan temelli ve hümanizm kaynaklı düşünce biçimi çok fazla
açık ettiğini çok vurguladığını düşünür. Tolstoy’un hastalık döneminde yazdığı
eserlerinde bunu ayrıca görür. Hastalık dönemlerinde iki yazar eserleri üzerine
yoğun bir biçimde konuşurlar. Konuştukları şey şu: gerçeklikle doğrudan yüz yüze
gelme durumunun aktarılışı. Hikayelerinde de tiyatro oyunlarında yapmaya
çalıştığı şeyi yapmaya çalışıyor. Kendisi bir şey söylemeden orada yaptığı
betimlemelerle insanların sözlerini ve ilişkilerini bir arada düşündüklerinde
yapacakları çıkarsamayla elde edilmeli. Aslında doğalında bir okur dramaturjisi
kuruluyor. Ayrıca bir de sansür kurulu var. Martı’nın büyük bir kısmının
kesilmesinden çok korkuyor ama oyun çok kısa bir düzeltmeyle oynanıyor. Sansürün
oyunların yazış biçimine olumlu faydaları olduğunu düşünüyorum.
Trigorin’in net bir şikayeti var. Kendini yazar olarak çok
sıkışmış hissediyor. Hekesin ona toplum adına ve insanlık adına neler
söylediğini merak ettiğini söylüyor. Ve mecburen bu konuda yazdığını söylüyor.
Başta ben peyzaj ressamı değilim diyor fakat sonunda aslında sadece peyzaj’dan
zevk aldığını söylüyor.
Tansu: Balık tutmayı seviyor bir defa . Oyun hakkında yorum
yapmaktan bile çekiniyor. Ama sebebi bundan sıkılmış durumda olduğu için.
Çetin: Aslında söylediğini destekleyen bir sözü var. Herkes
nasıl istiyorsa ve nasıl hissediyorsa öyle yazar diyor. Aslında kendi yaşadığı
bir dertten dolayı Treplev'e sahip çıkıyor. Burada yazarlıkla ilgili bir dertten
söz ediyor.
Bazı sorular geliyor aklıma, neden bu baskılardan apaçık
rahatsız olmasına karşı boyun eğdi. Nedeninden ziyade nasılını merak ediyorum.
Nedeni açık aslında bir yazar yayınlamak ister ve bu beklentilere cevap vermeye
çalışır peki bu yola nasıl girdi?
Tansu: Boyun eğdiği yer neresi?
Çetin: İnsan hakları konusunda yazmak için baskı altında
olduğunu söylüyor. Aslında bu konularda istemeden yazıyor. Sadece yazarken
kendini yazıyor gibi hissettiğini söylüyor. Şimdi bunları birleştirince;
insanların günlük hayatta ettikleri her sözü sonradan kullanmak üzere
kaydettiğini anlıyorum ama bu kafaya nasıl girdiğini anlamıyorum.
Tansu: Belki de bu hep böyleydi. Hep anlattığı gibiydi.
Sadece tasvirden hoşlanıyordu. İnsanlar arsında
geçen diyalogları yazmaktan hoşlanmıyordu ve bu yüzden hayattan
örneklemeyi seçti.
Çetin: Peki bu eleştirilerden nasıl etkilendi de neden bunu
yapmayı seçti?
Öner: Eleştirilerden kastınız nedir hocam?
Çetin: Örneğin Rusya’da olup bitenlerin eserlerinde yer
alması gerektiğine yönelik bir baskı görüyor.
Öner: Kabul görme duygusuyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Çetin: Bu kabul görmenin içinde başka bir şey de var. Neden
Trigorin uzun uzun kendini anlattığı konuşmanın içinde bol bol Tolstoy ve Turgenyev'den bahsediyor. Çünkü ikisi gibi de değil. Ben gizli gizli şöyle
düşünüyorum: anlaşılmadığını mı düşünüyor?- Sonuçta taşradan gelen ve bir
bakkal dükkanından hareketle yükselen kaba burjuvanın oğlu Çehov- bir dahi ve
özel bir insan olarak görülemeyeceğinin korkusunu taşıyor demek ki bunu
istiyor. Bir yandan da Tolstoy kadar hayran olduğu bir yazarla sık sık fikir
ayrılığına düşüyor. Gorki’yle ise tamamen zı bir ilişkileri var. Gorki’yi kaba
buluyor. Ancak kendisinin bu yazarlar gibi kabul görmemiş olduğunu biliyor.
Anlaşılmamış olduğunu düşünmesi norma. Bir yandan da hep çok iyi bir oyun yazarı olamayacağını
düşünüyor. Şöyle bir durum yaşanıyor, aşadığı bölgedeki kolera salgınıyla bir
süre çok yoğun ilgileniyor ve yazıyı özlediğininden şikayet ediyor ancak bu
salgını bitirmek için çok ağır şartlarda çalışıyor hatta adıyla anılan bir
dispanser kurulur ama bir mektubunda sosyalist çevrelerin bu hastalığı bir
çeşit propaganda malzemesi haline getirmelerinden çok rahatsız olduğunu
söylüyor. Bu durum onun yazış biçimiyle
de çok örtüşüyor. Birilerini bir fikre teşvik etmek yerine, çıkarsayarak
edinmeye önem veriyor. Çünkü onun süreci de bu şekilde gerçekleşiyor. Ancak hiç
bir zaman açıkça bunu tartışmıyor. Sadece fikrini soran yazarlara ’’adam geldi
ve çimenlerin üzerine oturdu ‘’ yaz diyor. Çünkü anlaşılırdır ve izleyicinin- okuyucunun
daha fazla hayal kurmasını sağlar sen yazar olarak araya girmemelisin diyor. Bu
durum trigorinle çok benzer. Hem sadece tasvir etmek isteyen adam hem de
yayınlamak için ilgisini çekmeyen konular hakkında yazmak zorunda. Eğer bunu
yapmak zorunda olmasaydı başka bir yöne gidebileceğini hissediyor. Bir yandan
ben neden Turgenyev değilim neden Tolstoy değilim diyor bir yandan da onlar
gibi olmayı reddediyor. Treplev’le ilgili söylediklerini de samimi buluyorum.
Dekorun doğallığına gerçekten inanıyor ama kızın içten oynayışını sadece onu
beğendiği için mi söylüyor acaba? Sanırım Trigorin'i anlamak için dürüstlük kelimesi yetmez.
Örneğin, bir söz söyleyeceksin, karşındaki bunu
anlayamayacak ama bir biçimde de anlayacak. Ben senin benim kastettiğim şeyi zihninde
açıkça canlandıramayacağını hissedersem, gerçekten anlarsan karşımda bir direnç
göstereceğin bir mesele olsun bu, işte sen bunu anlayamayacak
Tansu: Sadece soru sorulduğunda cevap veriyor aslında ilgi
delisi değil. Nina’ya gösterdiği açıklığın Nina'yı çok etkileyeceğini açıkça
bilerek hareket ediyor. Arkadina’ya karşı da açıklığın derecesini kaçırıyor.
Ona kendini bıraktırmaya çalışıyor.
Çetin: Arkadina’dan bu onayı almaya neden ihtiyacı var?
Tansu: Çünkü ayakları yere sağlam basan bir adam değil.
Öner: Basiretsiz bir adam: Gidiyoruz gidiyoruz, kalıyoruz
kalıyoruz.
Tansu: Arkadina yönlendiriyor bu ilişkiyi.
Çetin: Şöyle düşün Trigorin olarak Arkadina senden ne
istiyor?
Tansu: Benden ne istediğini çok net bilmiyorum açıkçası...
Çetin: Ben şu olasılığı çok net göz önünde bulundurman
gerektiğini düşünüyorum. Kabul görmüş makbul durumdaki bir insanın samimi
hayranlığını ve o insan üzerindeki gücünü görmek isteyen bir kadın bunun için
seni seçmiş.
Tansu: Ben Trigorin’in şu an da Rusya'da ne konumda bir yazar
olduğunu anlayamıyorum...
Çetin: Bence adam okunuyor kardeşim. Tolstoy kadar okunuyor
ama eleştirmen çevrelerince onunla aynı ayarda kabul edilmiyor. Ve bunu için
için hissediyor. Bu adamların soylu bir entellektüelizmleri var. O ise doğanın taşranın içinden gelen bir yazı
yazıyor ve çok erken okunuyor biliniyor. Ama hangi türe ait olduğunu bilemiyor.
Edebiyat dünyasındaki tekeli samimiyetle hissediyor ve Nina'ya şikayet ediyor.
Peki bu koşullar altında Nina’da ne buluyor? En azından
kendisinin o an için samimiyetle düşündüğünü hissetmeye ihtiyacı vardır.
Trigorin'in en istemeyeceği duygunun vicdan azabı olduğunu düşünüyorum. Ama
sonra Nina'nın kendisine duyduğu hayranlığın bunları anlattıktan sonra da devam
edip etmediğini görmek isteyebilir bu çok açık. Ortada bir sınıf meselesi var:
ben birinci sınıf bir yazar mıyım sorusu kendi aklına da takılmış durumda.
Nina'nın gözündeki ışığın devam etmesi halinde ona iyi geleceğini biliyoruz.
Buna çok basitçe el üstünde tutulmak isteyen iki insanın yanlış karşılaşması
diyebiliriz. Ve el üstünde tutulmak isteyen insanlar genellikle bunu
söyleyemezler. Olgunluğunun da etkisiyle Nina’ya açık davranıyor. Treplev’in
çocukluğuna dair ezikliğiyle Trigorin'inki çok farklıdır. Nina’nın
kendisine olan hayranlığında bir devamlılık bunu sürdürebilecek bir güç olup
olmadığını hissetmek istemiştir. Trigorin'in Arkadina’ya teslim olduğu yere çok
takılıyoruz ama Arkadina’nın onu nasıl teslim aldığına takılmıyoruz. ‘’seni hiç
kimse benden daha güzlü göremez’’diyor. Seni birinci sınıf yazar olarak gören
benim beni birinci sınıf bir aktrist olarak gören sensin bizim gizli bir
anlaşmamız var der adeta. Bu nedenle açık ve gerçek biçimde beni bırak gidiyim
diye izin istiyor arkadina’dan . ancak o bırakırsa gidebilir. Çok haklısın çünkü Arkadina'yla aranızdaki şeyin yalan değil ama farklı olduğunu anlatmaya
çalışırsın. Kendi zaafından ötürü senin Arkadina’nın gözünden düşme ihtimalin
yok. Senin de arkadina’nın da geçmişinizde asla hatırlamak istemeyeceğiniz
şeyler var. Başarmış olmaktan dolayı duyduğunuz ekonomik bir tavır var. Tıpkı Arkadina gibi sen de kenara para koyuyorsun.
Tansu: Ama zaten bir dehan olsa o parayı koymazsın. Dehanın
peşinden gidersin onun getirdiği yaşam biçimi savurmayı gerektiriyorsa
savurursun.
Çetin: Yok ya oadan olmayabilir. Sen taşranın içinden
çıkmışsın. Ama unutma çıkmışsın oraya geri dönmek istemezsin. Orası hakkında
yazabiliyorsun ama bulunduğun yerden orası hakkında yazmak hoşuna gidiyor.
Aynı şekilde Arkadina’nın da oğluyla küçükken yalnız kaldığında bir mücadele
zamanı var treplev betimliyor. Baktığı hasta kadını hatırlamamayı tercih ederken
aynı binadaki iki balerini hi unutmuyor Arkadina. Defterine kaydettikleri ve
kaydetmedikleri var. Sen büyük bir ihtimalle Nina’da böyle büyük bir enerji
gördün bunun üstüne basarsan hakikaten güçlü olacaksın. Çünkü bu defa sen güçlü
olacaksın. Arkadina’nın senin duyduğun rahatsızlığı duymadan daha güçlü
durduğunu görüyorsun hayatta. Senin dizlerine kapanıp yalvardığı yerde bile
gücünden dolayı yaptığını biliyorsun.
Tansu: Ama Nina’dan böyle olmuyor.
Çetin: Nina’da bunun sahisi olabilirdi gibi düşünüyorsun sen
ama Nina'yı bırakıp gidemezsin. Bunu nasıl anlatacağım bilmiyorum ama senin Nina’ya vicdanlı davranman için hiç bir neden yok. Senden kendisine hayran
olmanı beklediğini çok sonra fark ediyorsun ama bunu talep ettiğini sana önceden
söylememişti. Tiyatroya inanıp inanmadığını hiç sormadı. Şimdi tüm bunların
ışığında Medvedenko’nun sana yanaşıp öğretmenlerle ilgili bir oyun yaz demesi
baya koymuştur sana. Treplev’e bunu söyleyemiyor ama gelip sana söylüyor.
Çetin : Bunun gibi bir oyuncuyu nereden tutacağız peki?
Tansu: Böyle de bir oyuncu olabilirdi... Oyunculukla ilişkisi
üzerinden birşey bu sanırım deği mi? Trigorin’in yazarlıkla kurduğu ilişki
nasılsa onun da yani oyuncunun da oyunculukla kurduğu ilişki üzerinden birini
tasarlayıp bunun üzerinden insanlarla ilişkiye girmek...
Çetin: Treplev’in babası da mesela oyuncuymuş ve hatta iyi
bir oyuncuymuş ya ama sonradan görme olarak adlandırılmış tabii bu Trigorin'in
oyunculuktaki karşılığı mıdır bilmiyoruz. Belki de diğil çünkü Arkadina’nın Trigorin’de
o adamda gördüğünden farklı bir şey görüyor olması lazım. Çünkü neden Trigorin’de
uyguladığı taktiği o adamda da deneyip elinde tutamadı diye sorabiliriz.
Tansu: Ama mesleklerin farklılığı da önemli...
Çetin: Ancak belki de o adam kabul edilmek için trigorin
gibi bir çaba göstermemiş de olabilir. Gerçi adama ne olduğunu da hala tam
olarak bilmiyoruz. Sadece içinde o adama karşı hala bir öfke duyduğunu
biliyoruz. Dolayısıyla trigorin’den farklıydı yorumu yapabiliriz. Yani neler
olabilir...? Kendini var etmiş olabilir, her neyse o olarak kabul edilmediğini
bilen ve ortamda o çevrede var olabilmek için çaba harcamamayı tercih etmiş
olabilir....
Çetin: Oyunculuk
yapacağı yerler hakkında tavsiyeler duyuyor ve böyle bir baskı hissediyor
olabilir. Şöyle bir alıp götürmüyor oyunu falan diyorlardır çok büyük bir
prodüksiyonun baş rolüne o düşünülmüyordur ama görüşmeye de çağrılıyordur.
Acaba gösterişlilikle ilgili bir durum olabilir mi? Hatta projenin kalite
seviyesine bağlı olarak karşılaştırılamayacak insanların isimleri yan yana
geçebiliyor. Gerçekten Trigorin gibi hisseden bir oyuncu bunu düşünür.
Hakikaten en önce akla geliyor olmakla kaçınılmaz olarak akla geliyor olmak
arasındaki fark bu.
Tansu: Bir de bütçeye uygunluk var tabii. Yani büyük
prodüksiyonlu işlerin oyuncususun ama aldığın para aslında o kadar çok
değil. Ama herkes o rolde çok iyi
olacağından emin ve öylesin de.
Çetin: Bu kadar iyi olduğunu görüp gelen bir oyuncu kız
galiba Nina... ‘’Budur’’ diye gelen en azından öyle hissettiren. Hani bu
olmayan sahnelerde oyuncu olarak var olma meselesi var ya ya da bu sahneden
sahneye geçiş. Oralarda oyuncuların kendilerine ait ve de provalarda
kendiliğinden beliren ama organik olarak da tutulabilecek eylemleri saklayalım
ve onlarla bağlayalım istiyoruz. Baya bir ışık yandı kafamızda sen anlatsana Saim...
Saim: O gün atölyede konuştuğumuz şuydu. Çetin hocanın
anlattığı örnek üzerinden şunu konuştuk…
Çetin: Maşa’yı oynayan oyuncu sahneyi çıkaramayınca bir gün
oyuncu provada diz çöküp bir doğaçlama yapıyor ve o doğaçlamanın iç etkisiyle
başarılı bir şekilde oynuyor. Stanislavski kitabında da bu hikaye anlatılıyor.
Meğer bu oyuncu küçük bir kızken günah çıkarmaya hevesleniyormuş, yolda
giderken yaprağın üzerindeki bir çiğ tanesini avcunun içine alıyor ve rahibe
gidip avucunu açıp çiğ tanesini aldığını itiraf ediyor. Bu durumda rahip sevecen
davranır ama kızda fasülyeden oynamış olma duygusu kalmıştır. Oyuncu avucunu
açarken o çiğ tanesinin yıllar öncesinde kalan hissi gelmiştir. Tabii biz bunu
görmüyoruz o üç kız kardeşin gerçekliğinde bunu oynar ama oyuncunun imgesinde
bu anı bu his vardır. Gerçekten hissetmek ve organik olmak kaydıyla kendini
günlük hayatın jestlerine bırakarak değil de oradan oynasa, elindeki hareketten
değil de oyuncuya onun bambaşka bir anına ve oradan gelen imgeye dayanan bir
noktadan.. O hissettiğini görünür kılarak girmen ve görünmenden bahsediyoruz.
Saim: Direkt itkiyi oynamaktan; gerçekçi bir şeyle
maskelememekten bahsediyorum.
Çetin: Seni çok kuvvetle iten bir şeyi; yani oyuncuyu çok
kuvvetle iten bir şeyin rol tarafından tutulup kendi sözlerini söyletmesi. Bu
durum Trigorini de çok iyi anlamamızı sağlayacak bir şey. Şimdi bunları
bulabilmek için sanırım her bir
oyuncunun oynadığı rolün o oyuncu olarak kendisini sınırladığı, durdurduğu anları
keşfetmesi ve oradan açması lazım. Bu aslında Brecht’in de çalışmak istediği
şey. Öyle değil de böyle yaptı. Stanislavski yöntemi içinden bunu yaparsak Brecht’in son döneminde Stanislavski üzerinden söyledikleri yerini bulabilir. O
davranış seni de bütünüyle filtreleyip doyurduğunda o zaten normal akışı olur.
Bütünüyle gerçekleştirilmiş olur. Oyuncuların birbirlerinin itkilerini doğal
bir yerden almaları izleyicide ukte oluşmasını sağlar. Bir şeyin olduğunu ve
bastırıldığını görmüş oluruz. Oyunun bu güne ve size değdiği yerleri bulmak
istiyoruz. Hakikaten değdiği yerleri.
Tansu: ‘’Kendini tuttu da şunu yaptı’’ gibi bir yere gitmeyecek
değil mi? Çünkü o zaman da gösteren bir şey yapmış oluyoruz.
Çetin: Ama o an avucundakini açıp göstermek öyle görünemez
ki çünkü maşa’ya ait bir hareket değil o.
Tansu: Bu o zaman tüm oyuna yayılabilecek bir şey değil,
kriz anlarında olabilen bir şey..
Çetin: Ama Dorn’u oynayan oyuncunun o rolü gerçekleştirmek
için yaşadığı oyuncu açısından yaşanan kendi hayatına ait olmayan tam da o
sırada oynarken onu içinden iten bir şeyin belirmesi ama: a) başka bir şeye
dönüşmesi b) başka bir oyuncunun seni kurtarıyormuş gibi o itkiyi alıp başka
bir yere götürmesi...
15.11.2013
Çetin: Yavaş yavaş kuracağımız oyuncunun Maşa’ya benzeyebilmesi için; buna erişebilmek için ne yapmamız gerektiğini
düşündün mü?
Pınar: Önce Maşa’yı düşünüp bulmaya
çalıştım.
Çetin: Peki Maşa üzerine düşündüklerin
neler?
Pınar: Mutsuz ve bence dikkat çekmek
isteyen tarafı çok önemli belki de onda bana yakın olarak gördüğüm taraf bu.
Çetin: Çetin'in insan olarak hayatta
yaşadığı tecrübeleri yönetmen olarak kullanabilirim ama şimdiki zamanın
gerçekliğini yani şimdi burada olmanın gerçekliğini kırarsam burada olmayı
başaramam. Bir oyuncu ve bir de maşa var dediğimizde oyuncu hemen buraya
kaçarak korkularını oarada yaşayabiliyorlar. O zaman ben soyut bir kimlşk
oluyor. Sen şu anda Maşa’yı oynayan oyuncusun. Bu organizmada yaşayan bu. Aksi durumda insan kendi benine bunu
yaptığında bir üst kimlik gelişiyor özgün ötesi kimlik arayışına dönüyor.
Pınar: İnsanların sesini oyuncu olduğunu
belli edebilecek şekilde dışarıda da kullanıyor olması buna bir örnek sanırım.
Oynadığın Kararkterin özelliklerini dışarda da kullanıyor olman oyunculuğunu
geliştirir gibi saçma tavsiyeler duymuştum önceki çalışmalarımda.
Çetin: Ben yönetmen olarak arkadaşımla
ilgili bir anımı anlatırken hem çetine hem de arkadaşa aynı mesafede duruyorum.
Eğer bunu anlatırken oyuncuya geçmiş olmasaydım bu aklıma gelmezdi. Kişi
kendinden bişeyleri biriktirmeye başladığında kendini çiftliyor ve bu durum onu
hayatta şizoid bir yere götürüyor. Insan bir değil bu basit gerçeği Kabul
etmeliyiz sosyal hayatta bile küçük rol kaymalarıyla yaşıyoruz. Farklı insanların
yanında farklı davranış kalıpları yaşıyoruz. Ama egomun bu davranış değişiminin
mantıklı sebeplerini bulıp hep aynı insan olduğuna kendini inandırması gerekir.
Her iki tarafta da ortak olan özellikler arayıp bulmaya çalışıyor halbuki bu
iki alanda da farklı insanlar olabiliriz halbuki. Tiyatro ise şöyle bir yer sen
maşaysan maşa’sın laleferken lalafersin ve bunların arasında bir tutarlılık
olması gerekmediği gibi farklı olmaları daha da kıymetlidir. Bunun içine ego
girdiğinde oyun konseptinden çıkılır ve benzerlşkler ya da ortaklıklar
bulunmaya çalışır. Çocuğun oyuna olan düşkünlüğü tutarlı bir bende kendini
Kabul ettirmeye çalışmanın acısından güçlüğünden kaynaklanır. Egoyu ve kimliği
ayakta tutan şey hafıza unutamadığın için değer yargılarına olan bağlılığın
devam ediyor. Asıl mesele teknik olarak ben dediğim şeyin aadan teknik olarak
çekilmesi. Doğduğumuzda ben değildik bunu bilmemiz çok faydalı olur.insan
olduğun halle oyuncu olduğun hal arasına kavga sokmamamız gerekiyor. Çünkü
insanın yaşadığını hissetmesi de çok önemli özellikle içinde bulunduğumuz
çağda. Insanların bir sanatçı olarak yaşayabilmeerini sağlayabilmek için doğu
bloğu ülkelerinde özel alanlar yaratılırdı. Hayatı sadece yaptığımız isle
yaşayabilsek hayat bu kadar zor olmayabilirdi. O zaman insan gece hayatının ve
içkinin uç kanallarına dalma gereği duymayabilirdi. Bu yüzden batılı bohem
sanatçı örenekleri bu yüzden arızalı bir durum. Ya da marka sanatçı örenğine
dönüşür ev alıyor, bahçeli ev alıyor, hayvan ediniyor, iyi bir araba alıyor,
londra’da oyun seyretmek ve seyahat etmek zorunda kalıyor ve yine bir tükenişe
düşüyor. bununla ilgili bişey okuycam:
Pınar: Bence hayatın içinde olmak
gerekiyor. Akıp giden bir hayat var ve içinde durduğumuz zaman sanatçı da bir
tarafından onu hissetmek istiyor. Ve bu bir deneyimleme mecburiyeti olmamalı .
çok şeyin içinde olarak kafa karışıklığından yaratıcılığın ortaya
çıkabiliceğini düşünüyorum.
Çetin: Peki sence maşa böyle düşünüyor mu?
Pınar: Bence Maşa, tek bir şeye; tek bir
insanın aşkını kazanabilmeye odaklanmış. Maddi konularla ve soylulukla olan
düşüncelerini de ben pek samimi bulmuyorum. Asıl isteğine gerçekten kavuşsaydı
yine de bu fikirde olacağından emin değilim. Ama tabii bu beni ilgilendirmeli
mi bilmiyorum…?
Çetin: İlgilendirmemeli çünkü karakteri
yargılayacağın benimsemeyeceğin yerler arıyorsun. Sen oyuncu olarak değer
yargılarınla alakadar olmamalısın. Bu oyunc-daki en haklı kişi senin için maşa
olmalı. Tek derdin neden o kadar haklı olduğunu bulmak. Bunu pınar olarak
yapamazsın sadece oyuncu olarak yapmalısın. Oyuncu aksi türlü düşünüyorsa kendi
karakterinin merkezde olmadığına inanır ve bu durum oyunun ruhunu öldürür.
Medvedenkoyla berabersin ve sorinin önünde treplev gelip sahneden inmenizi
söyler peşinden de sorin senden babanla kopek hakkında konuşmanızı ister ve sen
bana söylemeyin gidin kendiniz muhattab olun diye sertçe cevap veriyorsunuz.
Sorini ve treplevi sahnenin merkezine koymaman bu sahneyi tamamen kendi
sahnen-maşa’nın- sahnesi olarak Kabul etmen gerekir. Bu sorinin konuştuğu sahne
değildir senin sevdiğin adamın önünde köpeklerle ilgli bir şeyler işittiğin
sahnedir. Sorin orda senin halini görmüyor. Sen maşa neden hep siyah giyiyorsun?
Pınar: bunu açıklamaka istemiyorum.
Insanlar nedenini fark etsinler istiyorum. Çünkü treplev bir şair ve bunu
anlayabilir anlamalı o renklerden de simgelerden de anlar.
Çetin: peki bu noktadan hareketle maşa’nın
nasıl bbir gün beklemekten bunaldığını ve bir gün medvedenko’nun evlilik
teklifine evet dediğini anlayabilirsin. Ve neden trepleve olan aşkını bir tek
dorn’a açtığını ve onun omzunda ağladığını…
Pınar: Annem onu seviyor ondan mı
Çetin: Neden sen annene mi benziyorsun
Pınar: Ama annem beni anlıyor Treplev'i
sevdiğimi biliyor..
Çetin: Annenle hiç konuşmadığın halde mi…
annen sen evlendikten sonar seni trepleve yakınlaştırmaya çalıştığında
öfkelenmiyor musun? Senin dorn’la yaşadığın yakınlığı anlaman için dorn’la
karşılaşman gerekiyor.
Pınar: Ben niye Dorn'la konuşuyorum yaa..?
Çetin: Bunu Dorn'a sormalısın. Ancak o zaman
gerçek olur o sahne…
Pınar: Evet.
Çetin: Peki Dorn ne yapıyor da sen onunla
konuşabiliyorsun? Elindeki enfiye kutusunu alıp çalılara fırlatıyor. Biz o ana
kadar dorn’la ilgili hiç öyle bir sahne görmüyoruz. Senin kendini heba etmene
üzülüyor ve sahip çıkıyor. Seni çok sevdiğini söyleyen medvedenko bile emfiye
çekmene tepki vermiyor. Sen emfiye çekerek kendine zarar veriyorsun dediğin
anda sen önemsendiğini anlayıp buna izin veriyorsun. Halbuki sorine nasıl tepki
vermiştin köpekler hakkında konuşmak istediğinde halbuki onun çiftlik sahibi
oluşundan dolayı daha riskli bir ilişkiniz olabilirdi. Ben şimdi burda hangi tekniği kullanmalıyım
diye düşündüğünde dışarda kalıyorsun ancak oyuncu olarak kendini orda siyahlar
giyerek ve sana bu sorunun sorulduğu anda hayal edersen o zaman gerçek varlık
gelir. Nina maşa ve arkadina’nın
treplevin oyunu hakkında konuştukları sahnede neden maşa treplevin dertli
olduğunu düşünüyor halbuki treplev ona dertli olduğunu hiç söylememiş….
Pınar: Kendi derdinden yola çıkıyor
olabilir.
Çetin: Bunu kendinden yola çıkarak yani Maşa'dan yola çıkarak düşünme.
Pınar : Maşa’nın sözleri Treplev'in oyununu
övüyor. Kendisi okuduğunda ne kadar etkileyici olduğunu anlatıyor.
Çetin: Acaba Maşa Nina’nın kötü oynadığını
kendini gösterme çabası içinde olduğunu düşünüyor olabilir mi. Arkadina’yı
aslında oğlunun özenti bir şair olmadığına dekadanca bir tavır içinde
olmadığına inandırmaya çalışıyor olabilir mi? belki de maşa treplevin bu oyunu
yazma aşamalarına şahit olduğu tüm çıkmazlarına ve terslenmelerine ve aynı
zamanda da yükselmelerine şahit oldu..
Pınar: Bu tür hayaller kurabilir miyim?
Çetin: Tabii ki önemli olan seni oynatacak
metne dair hayaller kurman. Oyunla alakası olmayan ve metne dair bir ipucu
taşımayan hayallerde sıkıntı yaşarız. Burda hayali kurmaya mecbursun çünkü
kendisi okurken diyorsun. Treplevi nerde ne zaman dinledin ayakta mıydı gece
miydi gündüz müydü o seni gördü mü? Çehov burada Maşa’yı oynayan oyuncuya hayal
kur diyor. Bu hayali kurmadan o repliği oynayamayız. Ve nina o tiradın ilginç
bir yanı olmadığını savunuyor. Demek ki derdi treplevin metniyle sahneye
çıkmakmış
Pınar: Treplev'i anlamamış ve inanmamış.
Treplev de bunu farkında değil. Ona olan sevgisinden içten oynayamadığını
anlayamamış
Çetin: Yazarlarda bu olabilir yazarken bir
kadın görüp onu Nina'yla özdeşleştirdiğinde o hayale aşık olur ve o olduğuna
inanır. Kuvvetli delillerle karşılaşmaya başlasa bile bu inancı devam ettirir.
Sen tüm bunları düşünmüş ve hametmiş olmasan ninaya bunu hissederek oyna da
annesi inansın çabası içine girer miydin?
Pınar: Peki Nina itiraz etmeden okusaydı, Maşa yine de Treplev'in iyi olduğuna inandırma çabasına girer miydi?
Çetin: Treplev Nina'ya aşık ve bu gerçekten
korkunç bir şey ama sen Nina kıskançlığı üzerinden yaşamıyorsun hayatı. Senin çok
sert ve çok kıskanç olabileceğini görüyoruz ama bu konuda hiç öyle değilsin.
Pınar: Peki evet Treplev'i seviyor ve bu
konuda hırçınlık göstermiyorum ama Medvedenko’nun ona olan aşkına da inanmıyor
mu acaba?
Çetin: Karşılık vermemek sadece.
Pınar: Kendi aşkını düşünerek ‘’aşkınız
duygulandırıyor beni ama karşılık veremiyorum’’ diyor olabilir mi? ama
evlendikten sonar inanmıyor bence
Çetin: Gitme kararı verdiği yeri okumalısın
bence.
Pınar :’’ benim öğretmen akıllı değil pek
ama dürüst biri ve yoksul ona da yaşlı annesine de acıyorum kemlikle anmayın
beni’’ diyor. Trigorin’e hata en başında evlenince dertlerinin biticeğine
inanıyor.
Çetin : Görür diye bekledim ama ötekinin
aşkından kendini öldürmeye kalktı artık onu rahatsız etmemeliyim bu duyguyu
içimden söküp atmak için ne yapmalıyım.? Demek ki öğretmenin kendisine duyduğu
aşkı pekala kendisinin trepleve duyduğu aşk gibi tahayyül edebilmiştir.
Medvedenko'nun her gün 6,5 km gidip gelmesini anlayabiliyorsundur. Kimse sana
neden siyahlar giydiğini sormuyor Medvedenko dışında …o da sana ben senden daha
kötü durumdayım ama yine de yas tutmuyorum diyor sen de bu noktada onu seni
anlayamayacağını görüyorsun. O soruyu sana Treplev sorsun isterdin. Ve sana Treplev öyle bir cevap verirdi ki ne kadar aynı olduğunuzu görürdün. Şimdi geri gelelim merhamet duyguna. Merhamet
duyuyorsun ve bu merhamet duygusuna kendini bırakıp bırakamayacağını soruyorsun
kendine… Niyetin içindeki aşkı silmek. Repliklere tekrar baktığmızda görüyoruz
ki bu yoksul aileyi ayakta tutabilmek için çalışıp didinirken o kaygılar baskın
çıkar ve ben aşkımı unuturum diyorsun.’’ Sonuçta bir değişikliktir’’ darken de
bir adamla birlikte olacağını mahremini kastediyorsun.
Pınar: Peki Maşa'yla Treplev arasından bir
fiziksel yakınlaşma olmuş mudur?
Çetin: Treplev daha annesinden kurtulma
aşamasında hele senin gibi net bir kadınla olmuş olamaz daha platonik bir
aşamada. Maşa annesinin kızı bir de üstelik bir sonraki kuşak. Bence maşa çok
da okuyordur. Bir kere Treplev'in okuduğu her şeyi okuyorsun. Trigorin'e
duygularını anlatırken bile yazarsınız ya belki işinize yara diye söylüyorum
diyorsun. Bu kadar bilinçlisin. Ve duruma hakimsin. Çok ilginç bir şekilde
herşeyi ve özellikle treplevi olduğu gibi görüryorsun. Hiç ağlamıyorsun
medvedenkoya mesela…
Pınar: Trigorin'e konuşurken de çok hafif
bir yerden konuşuyorum. Sıkıntı senden giderken biraz hicvederek anlatırsın ya
öyle anlatıyor…
Çetin: Trigorin'in de yenilir yutulur bir
tarafı yok.. Sence Trigorin Nina'yı seviyor mu?
Pınar: Bunu çok da düşünmüyorum..
Çetin: Maşa düşünür. Hatta görür. Maşayı
sıradan bir kadın kafasıyla anlayabilmemiz mümkün değil. Treplevin annesiyle
olan sıkıntısını group anne rolü üstlenmeye çalışmıyor ve arkadinayla düşmanlık
yaşamıyor. Halbuki maşa çocuğu sevdiği için arkadinayla arasını yapmaya
çalışıyor. Maşa hesapsız bir yerden hareket ediyor. Maşa’nın en etkileyici
kısmı sonlarda çocuğuna bile aldırmadan eve dönmemekte ısrarcı olduğu sahne…
sence trigorine söylediklerin olmuş mu hayatında?
Pınar : Olmamış… bu defa da kendini bu
aşktan kurtarmak için uzaklara gitme amacı koymuş kendisine.
Çetin : Peki kocana kötü davrandığın yer
neresi?
Pınar: ‘’…’’ acaba medvedenkonun kendisini
bırakmasını istediği için mi böyle davranıyor?
Çetin: o çocuğun senin için anlamını söyler
misin?
Pınar: istediğim sevgiyi çocuktan almak
istemişimdir belki…
Çetin: Bu çok klasik bir anlayış maşa böyle
düşünmüyor. Bu çocuğu yaparken şunları düşünüyor; evliliğin gerekliliği kocama
çocuk da vericem ikincisi ve en önemlisi onun seni medvedenkodan kopartma
ihtimalinin olmasıydı. Çocuk seni ondan koparttı mı?
Pınar: Hayır.
Çetin: Ee evet.
Pınar: Demek ki artık çocuktan vazgeçtim.
Çetin: Derin düşün. Medvedenko'nun da
çocuğun da hayatına yazık ettiğini düşünür ve dürüst davranırsın. Kabul edin
artık ben iyi bir anne de değilim iyi bir eş de. Bu durum medvedenkoyu
kendinden soğutma biçimidir eve tama aynı zamanda bu konuşmaya dairdir. Kocanla
birlikte uzaklara gitmenin de bu aşka care olacağını düşünürsün ama şimdiye
kadar bulmaya çalıştığın tüm çözümlerin işe yaramadğını düşündükçe içindeki
kavga büyür ve medvedenkoya hırçın davranmaya devam edersin. Bu bir döngü. Kendini mutlaka bir yerden olumlamak istersin
ve medvedenkoyla olan ilişkinde tesellinde ona karşı her zman dürüst olman.
Medvedenko hiç bir zaman senin onu çok sevdiğini düşünmedi. medvedenko da tuhaf
bir adam. Bencilce kendini sevdirmeye çalışıyor. Onun dagöründüğü gibi bir adam
olduğundan emin değilim. Böylesine ezik birisini sahiden ezilmemiş bir insan
anlayamaz. Yoksa sen nerden anlyacaksın? Sana bakıyor ama nereye baktığına
bakmıyor.
Pınar: Aslında hayatımın yasını tutuyorum
lafı da medvedenkoya kapıları kapatma çabası.
Çetin: Polina onu ne kadar duygulu ve derin
yapıyorsa Şamreyev de onu o kadar sert ve ketum yapıyor. Maşa da Treplev gibi
hayalleri olan bir kız. Onu anladığı bir yerden seviyor. O yüzden intihar
ettiğinde ondan var geçiyor.
Peki şimdi gelelim nasıl bir oyuncu oluşur
bu konuştuklarımızdan hareketle? Aklına
ne geliyorsa?
Pınar: Kararlı…
Çetin: Karakter analizi yapma aynı maşa
hakkında düşündüğümüz gibi düşün genel şeyler düşünme hayattaki bir oyuncu
olarak düşünme sahnedeki hallerini düşün. Deminki gibi imgesel düşünelim.
Pınar: Oyuncu olarak maşa olduğum yerden
daha özgür bir yerdeyim değil mi yani daha dışarıdan . oyuncu olarak öndeki Maşa
hakkında…
Çetin: Neden öndeki maşa hakkında diyorsun
ki Maşa gibi olan oyuncudan söz ediyoruz. Maşa'yı oynayan bir oyuncu göreceğiz.
Pınar: Sanırım Maşa'ya benzeyen oyuncuyu
oyuncu olarak düşünmediğim için bir şey söyleyemiyorum.
Çetin: Aynı Maşa'yı anlatsın gibi onun
koşullarına gir.
Pınar: Zorlanıyorum.
Çetin: Zorlanmanın nedeni kendim görüneceğim
diye düşünüyor olmandır. Demin sorulan soru önemliydi Maşa Treplev'le o kadar
vakit geçirmiş ya hiç oynamak istemez miydi? Şimdi benzer bir vaziyetteyiz o
yüzden hatırlattım. Maşa'yı oynadığın sahnede ne olacağını soruyorum. Oyundan
çıktın ama kenarda duruyorsun biz seni görmeye devam ediyoruz.
Pınar: gerçekten cevap veremiyorum şu an.
Çetin: Biz neden maşa gibi oyuncu diyoruz.
Seyirciye hitab ettiğin anla karşındaki karakterlerle konuştuğun an arasında
bir uzaklık olsun istemiyoruz. Senin işin ne ? oyunculuk. Aslında bunun üzerine
konuşuyoruz. Nasıl bir oyuncusun sen?
Pınar: Korkak birşey seziyorum ama bir
taraftan da değil gibi geliyor.
Çetin: Neden sıfatlar koyuyorsun ki? Maşa
da yapmadığın şeyi oyuncu için neden yapıyorsun. Tavır belirleme. Onu
bilmiyoruz daha bulcaz. Konuştuklarımızdan hareketle ne geliyor aklımıza.?
Mesela sen kendini göstermek isteyen bir oyuncu musun keşfedilmek isteyen mi?
Pınar: Keşfedilmek isteyen. Keşfedilmek
isteyen alannın başkaları tarafından yaratılmasını bekleyen, sahneye çıkmak
isteyen ama sahneye çıkması için gereken şeyin olmaması halinde bir türlü çıkıp oynayamayan…
Çetin: Peki böyle bir durumda isyankar mı
davranırsın yoksa var olanı kabul etmeye mi çalışırsın…?
Pınar: Tam anlamıyla sabırlı da diyemeyeceğim
ama isyan etmem.
Çetin: Sabırlı yerine sabrederim demekten
söz ediyorum eylemlerden bahset.
Pınar: Koşullar arsında bir sabır var ama
sabrı göstermemeye çalışan bir tavır; bu da yanında planı mı getiriyor acaba? Bir hedefi oluyor...
Çetin: Burada ne planı oluyor ki her şeye
rağmen oynamaya çalışmak plancılık mı oluyor..?
Pınar: Kavga etmeden sabırla kendi
istediğimiz yaptırmaya çalışıyorum ama belli etmemeye çalışarak..
Çetin: Örnek vererek gidelim: Bir oyuna
girdin çünkü oynamak itiyorsun bir tane de yönetmenle çalışacaksın sen şu oyun
olsun bu oyun olsun der misin?
Pınar : Demem ama isterim. Belli etmemeye
çalışırım ama ben de ne istediğimin belirtileri olur. Tek derdim anlaşılmak. Ben
gerçekten dinliorum ve beni gerçekten dinlesinler istiyorum.
Çetin: Oyundan mı söz ediyorsun?
Pınar: Evet.
Çetin: Kim konuştu şimdi?
Pınar: Bilmiyorum.
Çetin: Oyuncunun Maşa'ya benzer olan yanı
konuştu sanki.
Pınar: Kendi söylediklerimi bir ders alıyormuş gibi dinledim.
Çetin: Şimdi büyük ihtimalle sen
disiplinlisindir değil mi? çok çalışıyorsun. Oyundan ne kadar once gelirsin?
Pınar: Bir saatten daha önce.
Çetin : Peki neden böyle yaparsın?
Pınar: İnsanları ben ve diğerleri diye
ayırıyorum. Orda tek sağlam ayakları yere basan benim. Oyun içinde diğerlerini
gördüm bilmiyorum görmem gerekiyor mu ama kendimi bir ayırdım soyutladım.
Çetin: Arkan olmadığı için erkenden gelip
kendini hazırlamak mı istiyorsun?
Pınar: Evet. Bir de yalnızım ben ya…. Ve
bunu kabullenmişim. Şey gibi, karşımdaki oyuncu oynamıyor ama ben oynuyorum.
Oynamamayı dinlememek gibi kabul ediyorum.
Çetin: Sen karşındaki dinlemese bile hala iyi
oynamanın peşindesin değil mi? Karşındakinin dinlememesini belli etmeyecek şekilde.
Pınar: Kurtarıyorum onu ben.
Çetin: Neden öyle yapıyorsun?
Pınar: Utanmasın diye… Aslında zaten utanamaz ki çünkü nereden oynadığı belli değil.
Çetin: Neden öyle yapıyorsun peki?
Pınar: Aslında kendimi kurtarıyorum.
Çetin: Kendiyle birlikte seni de götürmesin
diye..?
Pınar: Götüremez.
Saim: Erken geldiğini yönetmen de görsün
ister mi?
Pınar: İster; bir göze grime çabası var.
Saim: Peki bir oyuncu yönetmeniyle ilgili
kötü konuşursa ne yapar?
Pınar: O anda tepki vermeyebilirim ama
sonrasında zamanını bekleyerek hareket edebilirim. Tez canlı değilim sabırlı ve
akılcı davranırım. Yavaş olduğu için değil ama. Kesin savunurum ama o an hemen
değil.
Çetin: Şu andan dinliyor musun kendini çok
önemli bir şey yaşıyorsun şu anda buradan ayağa kalkabiliriz. Malzememiz olsa şu
an çalışabiliriz.
4 Aralık 2013 Çarşamba
Nadir Sarıbacak'la (şamrayev) ilk prova. Karakter inşa sürecinde izlenecek yöntem üzerine.
karakter ve ezber (kronik kolektif - martı) from Saim Güveloğlu on Vimeo.
bütün oyuncularla tek tek buluşup karakter üzerine dramaturji çalışmasını bitirdik. hangi rol kişisi için buluşmuşsak o rol kişisini merkeze alıp öyle konuştuk. diyelim nina hakkında konuşuyoruz, nina bütün eylemlerinde haklıydı ve bütün sahnelerin merkezinde o vardı. karaktere dışarıdan bakıp onu eleştirmekten ya da her hangi bir düşüncenin temsilcisi / sembolü olarak görmekten özellikle kaçındık.
artık sahnelere geçmeyi planlıyoruz. gelecek hafta başlayacağız.
artık sahnelere geçmeyi planlıyoruz. gelecek hafta başlayacağız.
14 Kasım 2013 Perşembe
kronik kolektif'in manifestosunda da bulunan seyirciyi yanına ya da arkana alıp anlattığın şeye hak vermesini sağlamaktan ziyade seyirciyi karşısına alan ve soru sorduran oyunlar yapmak. bir diğeri de tiyatronun kronik sorunlarıyla ilgilenmek, spesifik olarak tiyatronun sorunları.
oyunun rejisinin temelini yine bu iki madde oluşturuyor. bu yüzden de oyun sorin'in çiftliğinde değil tiyatro salonunda geçer. ancak burada seyircinin oyunun tiyatro dünyasına taşındığını düşünüp kendini yanımızda hissederek oyundan kendini kurtarma ihtimali var.
bu ihtimalden kurtarmak için oyunda oyuncuların doğrudan seyirciye hitap ettiği yerler olacak. bu durumda direk olarak seyirciye hitap edildiği için seyircide de soruyu üzerine alma hissi yaratacak. burada da yine risk var. seyirciye hitap ederken öyle genel şeyler söyleyebilirsin ki seyirci oyunun temasını anlatan genel kanaatler olduğunu düşünüp yine soru sormadan kapatabilir.
bu yüzden seyirciye "bu bana söyleniyor ama diğer oyuncu da başka bir şey söylüyor hangisi haklı" dedirtmeliyiz. cevap bulmaktan çok soru sormalıyız.
seyirciye söylenen bu kısımların yadırganmaması gerekiyor. söylenenler genel laflar değil karakterin o koşullar altında söylemek istediği laflar olmalı.
martı oyununda iki gencin (treplev ve nina) yetişkinlerin dünyasında ziyan oluyor olması böyle bir rejiye zemin sağlıyor.
oyun bulmacayı seyirciye çözdürüyormuş gibi olursa oyunun meselesi seyircinin üzerine yıkılmıyor.
----------------------------------------------
sahneye geçmeden önce oyuncunun hazırlığı:
ilk önce oyunu sessiz oku, hayalinde canlansın
sonra oynayacağın karakter olarak içinde gezdiğini hayal ederek sessiz oku
sonra repliklerini çiğnediğini düşünerek sesli söyle
sonra bütün kelimeleri tek tek kast ederek sesli söyle
böylece oyuncu hem ezberlemiş olur hem de henüz inşa etmediği bi karaktere ait tonlamalar belirmemiş olur
oyunun rejisinin temelini yine bu iki madde oluşturuyor. bu yüzden de oyun sorin'in çiftliğinde değil tiyatro salonunda geçer. ancak burada seyircinin oyunun tiyatro dünyasına taşındığını düşünüp kendini yanımızda hissederek oyundan kendini kurtarma ihtimali var.
bu ihtimalden kurtarmak için oyunda oyuncuların doğrudan seyirciye hitap ettiği yerler olacak. bu durumda direk olarak seyirciye hitap edildiği için seyircide de soruyu üzerine alma hissi yaratacak. burada da yine risk var. seyirciye hitap ederken öyle genel şeyler söyleyebilirsin ki seyirci oyunun temasını anlatan genel kanaatler olduğunu düşünüp yine soru sormadan kapatabilir.
bu yüzden seyirciye "bu bana söyleniyor ama diğer oyuncu da başka bir şey söylüyor hangisi haklı" dedirtmeliyiz. cevap bulmaktan çok soru sormalıyız.
seyirciye söylenen bu kısımların yadırganmaması gerekiyor. söylenenler genel laflar değil karakterin o koşullar altında söylemek istediği laflar olmalı.
martı oyununda iki gencin (treplev ve nina) yetişkinlerin dünyasında ziyan oluyor olması böyle bir rejiye zemin sağlıyor.
oyun bulmacayı seyirciye çözdürüyormuş gibi olursa oyunun meselesi seyircinin üzerine yıkılmıyor.
----------------------------------------------
sahneye geçmeden önce oyuncunun hazırlığı:
ilk önce oyunu sessiz oku, hayalinde canlansın
sonra oynayacağın karakter olarak içinde gezdiğini hayal ederek sessiz oku
sonra repliklerini çiğnediğini düşünerek sesli söyle
sonra bütün kelimeleri tek tek kast ederek sesli söyle
böylece oyuncu hem ezberlemiş olur hem de henüz inşa etmediği bi karaktere ait tonlamalar belirmemiş olur
13 Kasım 2013 Çarşamba
öner'le (erkan) kadir has'ta buluştuk. medvedenko üzerine konuşuyoruz.
seyircinin iki aşamalı bi yapı görmesini umursamıyoruz. yani medvedenko ve medvedenkoyu oynayan oyuncuyu ayrı ayrı belirlememiz gerekmiyor. ancak bu şu da değil: medvedenko bugün nasıl birisi olurdu?. Daha ziyade bi oyuncunun medvedenkoyu bugünden yorumlaması gibi.
madem oyundaki her bir repliğin anlamı üzerine çalışıyoruz, aynı şekilde oyunun nerede hangi zaman diliminde geçtiğine de aynı önemi vermeliyiz. iki sahne arasında ne kadar zaman geçtiğine, mekanlar arasında hissiyat olarak nasıl fark olduğuna vs. ve bunların tasarıma nasıl taşınacağına
"mastar hali" derken ne demek istiyoruz?
oyuncu karakterin içinde bulunduğu belli bi durumu gerçekten hayal ettiğinde oyuncuyla henüz belirmemiş olan karakter arasında bi ara hal oyuncunun bünyesinde beliriyor, sanki oyuncuyu sarıyormuş gibi, henüz karakter değil, örneğin medvedenko değil ama öner de değil, bir tür ara hal. bazı kaynaklarda iç model deniliyor ama bu sorunlu gibi. karakter aslında eylemler, süreçler dizisi. benim karakterim nerede? yok böyle bir şey. karakter ben eylemeye başladığım anda beliren şey. mastar hali ise bir karakterin bütün eylemlerine gidebilecek büyük bir geniş zaman hali. bir fiilin mastar halinden hareketle mastar diyoruz. oyuncudan çok oyuncunun oynayacağı karaktere yakın bir şey.
mastar hali nasıl oluşur?
oyuncu içinde yaşadığı organizmayı oynayacağı karakterin koşulları içinde tahayyül ettiğinde mastar hali oluşabiliyor.
diyelim bi tiradı oynadın. tahayyül güçlü bi şekilde çalıştığı için tirad sonunda mastar hali seni sarmış olabiliyor. tam o noktada oyuncuya dönmeden karakteri dinleyebilirsen güçlü bi şekilde organik olabiliyor.
----------------------------
medvedenko gibi kalakalmak mı treplev gibi intihar etmek mi? 'başka bir yol olmalı'yı seyirciye söyletmeli oyun, kendisi söylememeli.
genele açabildiğimiz laflar sırtımızı dayadığımız laflardır, güvendiğimiz yerlerdir. herkese söyleyecek sözü olanın pozisyonu, bakış açısı olur. oyuncuların mastar hali bu sözlerden olmalı.
bu sözler cevap verilebilir olmalı, kendini kapatmamalı.
seyircinin iki aşamalı bi yapı görmesini umursamıyoruz. yani medvedenko ve medvedenkoyu oynayan oyuncuyu ayrı ayrı belirlememiz gerekmiyor. ancak bu şu da değil: medvedenko bugün nasıl birisi olurdu?. Daha ziyade bi oyuncunun medvedenkoyu bugünden yorumlaması gibi.
madem oyundaki her bir repliğin anlamı üzerine çalışıyoruz, aynı şekilde oyunun nerede hangi zaman diliminde geçtiğine de aynı önemi vermeliyiz. iki sahne arasında ne kadar zaman geçtiğine, mekanlar arasında hissiyat olarak nasıl fark olduğuna vs. ve bunların tasarıma nasıl taşınacağına
"mastar hali" derken ne demek istiyoruz?
oyuncu karakterin içinde bulunduğu belli bi durumu gerçekten hayal ettiğinde oyuncuyla henüz belirmemiş olan karakter arasında bi ara hal oyuncunun bünyesinde beliriyor, sanki oyuncuyu sarıyormuş gibi, henüz karakter değil, örneğin medvedenko değil ama öner de değil, bir tür ara hal. bazı kaynaklarda iç model deniliyor ama bu sorunlu gibi. karakter aslında eylemler, süreçler dizisi. benim karakterim nerede? yok böyle bir şey. karakter ben eylemeye başladığım anda beliren şey. mastar hali ise bir karakterin bütün eylemlerine gidebilecek büyük bir geniş zaman hali. bir fiilin mastar halinden hareketle mastar diyoruz. oyuncudan çok oyuncunun oynayacağı karaktere yakın bir şey.
mastar hali nasıl oluşur?
oyuncu içinde yaşadığı organizmayı oynayacağı karakterin koşulları içinde tahayyül ettiğinde mastar hali oluşabiliyor.
diyelim bi tiradı oynadın. tahayyül güçlü bi şekilde çalıştığı için tirad sonunda mastar hali seni sarmış olabiliyor. tam o noktada oyuncuya dönmeden karakteri dinleyebilirsen güçlü bi şekilde organik olabiliyor.
----------------------------
medvedenko gibi kalakalmak mı treplev gibi intihar etmek mi? 'başka bir yol olmalı'yı seyirciye söyletmeli oyun, kendisi söylememeli.
genele açabildiğimiz laflar sırtımızı dayadığımız laflardır, güvendiğimiz yerlerdir. herkese söyleyecek sözü olanın pozisyonu, bakış açısı olur. oyuncuların mastar hali bu sözlerden olmalı.
bu sözler cevap verilebilir olmalı, kendini kapatmamalı.
8 Kasım 2013 Cuma
- madem ki dorn biricik bi karakter, biz dorn'a ait onu dünyadaki diğer bütün insanlardan ayıran özellikler bulmalıyız
- karakter ne kadar tekilleşirse, örneğin bayburtlu taksiciyi oynuyorum, o taksiciye ait ne kadar tekil özellikler bulursam bütün bayburtlu taksicileri de işaret etmiş olurum
- dorn polina'da ne buldu onu diğer kadınlardan ayıran
3 Kasım 2013 Pazar
bugünkü çalışmaya dair videoyu bi kaç gün içinde yüklicem.
- oyuncular için anahtar olan, hangi cümlelerin direk olarak seyirciye söylenebileceğini bulmamız
- oyuncu hem şamrayeve benzeyen bir oyuncuyu hem de bu oyuncunun şamrayevi oynayışını taşıyacak üzerinde
- şamrayev'e benzeyen oyuncu hangi cümleleri direk olarak seyircilere söyleyebilir?
- seyirci, örneğin nadir'i tanımayan bi seyirci, "bu nadir de hakkaten şamrayev'e benziyormuş" derse itediğimiz olmuş demektir
- tanıyanlar da "tansu böyle de bir oyuncu olabilirdi" diyebilmeli
- cevapları soru sormayı engellemek için veriyoruz (asghar farhadi)
31 Ekim 2013 Perşembe
cumartesi günü meric (cınbarcı) pazar günü ise nadir (sarıbacak) ile prova yapılacak.
önce karakterlerin mastar halleri oluşsun, daha sonra bu haller sahnede karşılaşsın istiyoruz. yani önce bütün oyuncularla tek tek çalışıp daha sonra sahneleri çalışmaya başlayacağız.
"mastar hali nedir" sorusunun cevabı pek yakında:)
önce karakterlerin mastar halleri oluşsun, daha sonra bu haller sahnede karşılaşsın istiyoruz. yani önce bütün oyuncularla tek tek çalışıp daha sonra sahneleri çalışmaya başlayacağız.
"mastar hali nedir" sorusunun cevabı pek yakında:)
29 Ekim 2013 Salı
26 ekim, ikinci buluşma, atölyede
- martı gününde güncel bir oyunken, şu anda klasik
- dramaturg marifetiyle oyunu başka bir yere taşımak istemiyoruz
- oyunun zaten içinde var olan iki toy tiyatro insanının yetişkinler arasında kaybolması
- oyunda tatlı tatlı gülmeliyiz ve sonunda treplev intihar etmeli
- eylemin anlamdan önce gelmesi temel meselemiz
- başlangıç yine düşünme süreci ile olacak çünkü durumu tahayyül etmek zorundayız
- başlangıçta tahayyül tasavvura egemen, yani öncelikle imgelerle düşünüyoruz. asla cümleler gelmiyor. einstein da aynı şeyi söylüyor. daima imgeler içinde bulduğum bi süreç yaşarım ve bunlar ancak ilerleyen aşamalarda tutarlılık kazanır ve formülleşirler
- oyunculuk söz konusu olduğundaysa
- durum: dışarının benden istekleri ve benim isteklerimin karşılaşması
- oyuncu durumu tahayyül ettiğinde kaçınılmaz olarak imgeler devreye giriyor ve tende fiziksel belirtiler devreye giriyor
- çünkü irade dışı bir şekilde beyinde fiziksel ve kimyasal olaylar sonucunda bazı nöral faaliyetler oluyor
- bunun sonucunda duygu oluşuyor ancak biz bu duyguyu bilmiyoruz imgeler görüyoruz
- durumu düşünmek, durumu dinlemek, durumu düşünmek demek dinlemek demek
- oyuncunun en temel organı deri, en büyüğü de
- bedenini itkiye açtığında eyliyorsun ve eyledikten sonra anlıyorsun
- önce babama gücendiğimi anlarsam o sahneyi daha doğru oynayacağımı düşünüyorum
- oysa babama gücenmem sonradan fark ettiğim bir şey
- sahnede babama gücendiğimi bilerek oynadığımda beyin geçmişten gelen deneyimlerden çekerek oradan otomatik tepkiler veriyor
- oyuncu bu durumda itkiyi tutar, hareketi ya da sesi değil
- bu durumda daha önce var olanın silik bir fotokopisi değil, soyut olanın virtüel bir kopyası olur
- düşünme oyna değil, oyuncu düşünecek
- oyuncu yöntemine ilişkin oyunculardaki heves rol kişilerine karşı olan hevesten daha fazla olmalı ki roller beklediğimizden öte bir yola girsin
- sektör tecrübesi yaşamış oyuncularda ortak olan yıpranma duygusu da güvenebileceğimiz bir yer
- bu bahsettiğimiz durumla oyun arasında bağ kurmak istiyoruz. nasıl:
- oyun zaten genç bir oyuncu ve genç bir yazarın heba olmasını anlatıyor. birinin durumunu gören diğeri intihar da eder
- oyun oyuncuların oynayışıyla seyircilerin izleyişi arasında gerçekleşen olay
- barba: oyuncunun ışıması 10mden sonra düşüyor. 10m dahilinde sende bir şey oluyorsa seyircide olmaması mümkün değil (ayna nöronlar)
- 10mden fazla olduğunda seyirci gösterge izliyor, 'hakkında' bir şey izliyor
- biri oyuncu biri yazar olduğu için (nina ve treplev) aynı hevesten farklı hayallere gidiyor
- oyunun üstün isteğiyle labaratuvarımızın üstün isteği arasında organik bir bağ olsun istiyoruz
- bütün oyun kişilerinin tiyatroyla bağı ve tiyatro hakkında söylediği sözler var
- oyunda iki oyuncu iki yazar var
- bizim 10 tane oyuncumuz var
- bizim somut durumumuzdan hareketle
- arkadinayı oynamakla dornu oynamak arasında bir fark var, biri oyuncu biri doktor
- oyuncuların oyuncu olarak rol kişileriyle neden ilgilendiği
- örneğin öner oyuncusu medvedenkoyla neden ilgileniyor
- önce bu yeri idrak edersek ve medvedenkoyu ordan oynarsak reji istediğimiz yere gidebilir
- trigorinin karşılığı oyuncu dünyasında da var
- nina gibi bi oyuncu, dorn gibi bi oyuncu
- 10 oyuncu ve reji ekibinin isteği görünür kılınacak böylece
- dekorda da aynı etki
- olandan ziyade olması muhtemel bir oyuncu aramak
- eşcinseli oynarken: bu organizmada eşcinsel bir kimse zuhur etseydi hayalleri nasıl olurdu konuşması, oturması nasıl olurdu
- icra ettikçe anlamaya çalışırsa oyuncu, olur
- oyuncu dediğimiz şey, eylemeyen, oyun kişisine ait eylemlerin organizmada yaşamasına yol veren şeydir
- bir oyuncuyu düşünüyor olabiliriz ama onun taklidi olmamalı. öyle olursa taşlama gibi parodi gibi olabilir
- eğer trigorin gibi bi oyuncu varsa göle bakıp trigorinin repliğini aynen söylerdi
- günümüzde oyuncu olma isteği, görünür olma isteği, özgün ötesi kendilik arayışı
- oyuncular bir oyuncu halinin zihinde canlanması için oyunu okumalı
- her iki çeviriyi de okumak gerekiyor, bariz farklı yerler var. ergin altan ve ataol behramoğlu çevirileri
29 Ekim, Nina çalışma
saat 3te funda, çetin hoca, kardelen ve ben buluştuk. "the past" filmi üzerinden hikaye anlatıcılığı üzerine konuştuk. asgar farhadi'nin sinemasını nasıl tiyatroyla ilişkilendirdiği üzerinden yapı ve karakter üzerine konuştuk. nina'ya ilişkin konuşmalar:
- karaktere dışarıdan bakmak karakterin sürekli ötelenmesine sebep oluyor
- eylerken anlamak, lafı ağza yakıştırmak değil verili koşullar içinde lafların ağızdan dökülmesi
- eylemlerle birlikte oyuncu, karakter, nina belirmeye başlayacak
- nina'nın şöyle bi fuları vardır demek istemiyoruz, nina öyle bi belirsin ki zaten "ben şöyle bi fular giyerim" desin
- kostümü oyuncuyu nina yapmak için kullanmıyoruz, ninayı daha belirgin kılmak için giydiriyoruz
- fiziksel aksiyon -> imge -> itki
- karakteri çözmek değil de bulmak önemli
- eylem ?= içerideki itkiyi DIŞA-VURMAK
ikinci kısımda sahne üzerine geçtik. oyuncuyu fiziksel olarak açık hale getirecek çalışmalar yaptık. ilk kısmın pratik karşılığı gibi oldu. bu çalışmaların video kayıtlarını da tutuyoruz. internet ortamına aktardıkça yine bu blogdan paylaşıcam.
25 Ekim 2013 Cuma
21 ekim buluşmasından notlar
- stanislavski - çehov ilişkisi
- stansilavskinin kendisinin de martı oyunu yapması da önemli
- reji defterinde mizansen vs. de var
- amacımız oyunculuk çalışmak, nerde ne kadar oynarız ne zamana çıkar derdi yok
- sahnelerin sırayla çalışılmasına ilişkin:
- bildiğin bir karakteri değil merak ettiğin karakteri inşa etmiş oluyorsun
- olabildiğince karakterin en azından sahne sırasıyla çalışılması
- eylemin (aksiyonun) önce olduğunu düşünüyor, önemli değil öncül
- anlarız ve yaparız gibi olur ama stansilavski yapınca anlarız diyor
- dert, problem, görev - üstün amaç asıl derdin olarak çevrileilir
- istek ve üstün-istek
- karakter ne istiyor? dert psikolojik bi yere götürebiliyor, istek fiziksel
- koşulların senden istediğiyle senin isteklerinin karşılaşmasına durum diyoruz
- sinirbilimcilerin oyunculuktan bahsettiklerini de görüyoruz
- stanislavski in rehearsal ve grotowskiyle fiziksel eylemler üzerine çalışmak
- saffet murat tura - 'histerik bilinç' ve 'madde ve mana'
- hayatta da önce eylem var. düşündük ve yaptık sanıyoruz, oysa tersi söz konusu. ama 'ben'i süreklii yeniden kurmak için tersiymiş gibi düşünmeye mahkumuz
- karşıdakinin yaptıklarından etkilenimle bir takım olaylar meydana geliyor bedende ve karar alıp tepki verdim sanıyorsun
- iç ve dış ayrımının da kurgusal olduğunu kabul etmeliyiz
- duyguların da sonuç olduğunu söyleriz, oysa duygular önce oluşan şeyler ve bizim haberimiz yok. duygular bizim de fark edebileceğimiz fiziksel belirtilere dönüşüyorlar
- "ne hissediyorsun" diye sorduğumuz anda "ensemde bi yumruk var sanki" cevabını istiyoruz. "üzüntü, sıkıntı hissediyorum" istemiyoruz
- içerdeki aksiyonu dışa vurmak
- organın elin kolun değil, oynatan organ deri
- farkına varıp tutman gereken elinde-kolunda-ensendeki itki
- senden önce başlayan şeyi tut
- pulse - atım, im - içerden.. impulse==içerden atan şey
- beden kaybolma eğiliminde, hayatta kalmaya adapte olması
- insan korkak bi hayvan!
- kendimizde olan olayları dışsallaştırarak algılıyoruz, bu nedenle esas olarak hep dinleme halindeyiz
- bedenimde oluşan belirtiyi yakalarsam tekrar tekrar olur, her defasında yeniden
- hayat travmalardan oluşuyor. aman başıma bir şey gelmesinden dolayı beden bir çok sistem geliştirmiş. çocuğa "bir şey olmadı"yı söylediğin yer hafızana daha önceden attığın için. organizma ekonomik davranıyor, bedeni korumak için
- oyunculukta kısa devre olmadan eyleyebilmeli
- bedeninde belirdiği anda itkiyi fark etmek ve bedenin hassaslaşması, teninin açık olması
- her defasında yeniden yapmak değil de her defasında bedene yol vermek
- rol kişisinin deneyimlerine açmış olduğun bedenine olmakta olanı yakalayıp eyleme
- o an sen olay mahalinin bir parçasısın
- sende ve senden dışarı doğru olan olaylar
- düşünüyorum o halde varım değil varım ve sonuç olarak düşünüyorum
- düşünmüyorum, düşünce olayı ben olayında meydana geliyor
- ayna nöronlar
- as if loop olduğunda ya sıkılıyoruz ya da hayranlık duyuyoruz
- her iki durumda da gerçek bi karşılaşma yaşamıyoruz
- rol kişisi belirdiğinde rol ara ekran (interface) olur. o o tarafta ben bu tarafta. ikimiz birlikte rol kişisini, karakteri, adamı ya da kadını anlarız
- oyunun ne anlatması gerektiği konusunda düşünmek durumda değiliz. konuştuğumuz teknik hali sağlayabilirsek oyun zaten belirecek
- madem ki oyun anında oyuncuda olanın karşılığı seyircide de oluşuyor, arada karakterde buluşuyoruz. ama asıl ilişki oyuncuyla seyirci arasında oluşan özel bi ilişki. oyuna açılmış olan oyuncuyla seyire açılmış olan seyircinin arasında da dramatik bi ilişki oluşamaz mı
- oyuna ilişkin
- metnine dokunmayacağımız bi oyun olsun
- ağza yakıştırmak değil ama farklı söylediğimizde daha çok kast edeceksek ihanet etmeden değiştirebiliriz
- amaç oyuncunun işini kolaylaştırmak değil. karaktere gidemeyince karakteri kendine çekmek için ağzını kendine yaklaştırıyor
- oyunda direk olarak seyirciye söylenebilecek yerler var. buralarda yönelim seyirci olabilir mi, geçişi de oynar oyuncu. oyun sanki tanıkların önünde yazılmış gibi
- neyi saklayacağız neyi göstereceğiz
- önümüzde baştan sona akan bi dramatik aksiyon varken...
- seyirci açısından benim orada olduğumun farkında olunduğunu hissederim aynı zamanda yok muşum gibi yapılarak üzerime gelinmediğini de görmüş olurum
- iki olay devam ediyor gibi değil. olayın seyircilere de açılması. tanıklar huzurunda cereyan eden bir şey olması.
- yönelim: bunu kime oynuyosun, maşaya değil de kendi kendine söyle vs.
- istekle alakalı anlam, mahiyet ve yönelim
- mahiyet değişikliği. tutma fiili, verme fiili vs.
- 'tutma'da seyirci olarak yalnız kalıp sorumluluk alırım üzerime, 'verme'de ise daha rahat olurum
- vererek, alarak, tutarak, bırakarak
- mahiyetin değişimiyle birlikte seyirci dramaturgisi de değişir
- düşündüğün şeyler arttıkça rol o kadar serbest kalıyor
- eğer uyuyan adamı oynuyorsan bile sahnenin merkezinde sen varsın, kavga edenler değil. sen ne kadar uyursan ötekilerin kavgası o kadar vurgulanır
- oyuncu ve karakter aynı organizma içinde paralel yaşıyorlar
- sen oyuncu olarak düşünüyorsun ama karakter oynuyor
- medvedenko neden gider maşaya takılır?
- treplevin ısrarı neden?
- maşa treplevde olan ısrarından gizli gizli keyif mi alıyor?
- trigorin kendini alamama haline nasıl düşüyor?
- arkadina kendi halinin ne derece farkında? kendini dışarıdan nasıl görünüyor?
- doktor nerden nasıl seçiyor birlikte olacağı kadınları?
- seyirci ikna olmaya açık, neye ikna edeceğiz?
- seyirci şahit olacak ama neyin şahiti?
- şahit: başına her şey gelir ama müdahele edemez
- sinema meddaha çok yakın? çünkü birisi belli bi maksatla bize bir şey anlatmak istiyor. bizden önce izlenmiş ve sonuçlandırılmış bir şeyi izliyoruz. tiyatro buraya düşmeli mi?
- "yönetmen olarak bi derdim var ve bunu anlatamak istiyorum" tavrı değil de karşılaşmada seyirci ve oyuncuların başına ne gelecek
- seyirci de arama sürecine şahit olsun?
- tansu böyle birisiyken trigorini neden yaşatmak ister de görünebilir mi?
- gelenek adı üzerinde 'gel'miş. sana gelenekten ne geldiğini araştırmak yerine geleneği kopya edip geleneği öldürmek neden?
·
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)