24 Aralık 2013 Salı

sahneleri çalışmaya başladık.

başta da tasarladığımız gibi oynarken oyunu anlamaya çalışıyoruz. bu düşüncede ısrarcı olmamızın çok fazla faydasını gördük. çalıştığımız sahnelerde -uzun bir dramaturgi çalışması yapmış olmamıza karşın- göremediğimiz çok fazla anın olduğunu fark ettik. bu anlar yalnızca sahne üzerinde belirebilecek anlardı.

fark ettiğim ve çok önemli olduğunu düşündüğüm ikinci bir nokta var: önemli olan bir cümlenin, repliğin vs. nasıl oynanacağı değil, o cümlenin oyuncunun ağzından dökülmemesinin artık mümkün olmadığı koşulları oluşturabilemk. o anı yakalayabilmek. bu sağlanabildiğinde artık o cümle yazarın değil oyuncunun oluyor. sanki doğaç yapılmış da üzerine sözler yazılmış, metin giydirilmiş gibi.

buna örnek verilecek güzel bir an medvedenko-maşa sahnesinde oldu. oyunun ilk repliği medvedenko'nun maşa'ya sorduğu soru: "Neden hep karalar giyersiniz siz?" ilk okumada bu replik sanki medvedenko'nun maşa hakkında genel bir fikri gibi duruyor. kolaylıkla yazar burada maşa'yı tanımamız için ona soru sordurmuş diyebiliriz. bu tespit doğrudur da. ancak oyuncunun işine yaramaz. burada önemli olan medvedenko'nun bu soruyu sesli bir şekilde dillendirip maşa'ya yöneltiyor oluşu. hiç kimse eğer karşısındakinden bir şey istemiyorsa onunla konuşmaz, ona soru sormaz.

prova sırasında bir çok farklı şekilde başladı sahne. bu sırada hepsinde ortak olan medvedenko'nun maşa'yı güldürme isteğiydi. prova ilerledikçe bu durum organikleşti ve önceden asık suratlı olduğunu düşündüğümüz maşa'nın güleryüzlü de olabildiğini gördük. tam böyle bir anda, maşa güzel güzel gülerken "neden hep karalar giyersiniz siz?" sorusu gelince cümle de yerini bulmuş oldu.

böyle bir çalışmada zor olan her an için aynı özeni göstermek. ısrarcı olmak, kolaya kaçmamak gerekli. bununla beraber fark ettik ki sahne başlangıçları en büyük öneme sahip. bir tür kriz anı oluşmadan başlayamıyor bir çok sahne. doğru bir başlangıç sahnenin geri kalanını oldukça kolaylaştırıyor.

14 Aralık 2013 Cumartesi

21.11.2013


Çetin: Şimdi bu adam yazar ya, bizse onun gibi bir oyuncu arıyoruz ya; nesinden hareket edebiliriz senin düşündüğün bir şey var mı?

Tansu: Şu an bir şey söyleyemem ama konuştukça şekillenecektir herhalde.

Çetin :Söyleyeceğim şey belki çok mühim değil ama... Burada iki tane yazar var ama Trigorin’in oyun yazdığına dair hiç bir bilgi yok. Çehov ömrü boyunca öykü yazarı olduğunu söylüyor ve sözüne değer verdiği insanlar özellikle de Tolstoy öyle söylüyor. Doğa betimlemesi meselesinden dolayı benzeşiyorlar. Ömrünün son yıllarında olduğunu anlayınca daha önce çalıştığı yayın eviyle ilişkisini politik nedenlerle de kestikten sonra birisi onun telif haklarına talip oluyor ve o da bunu kabul edip yüklü bir parayla ev satın alıyor ama tuhaf bir şekilde oyunların telif hakkını vermemenin pazarlığını yapıyor. Oyunların telif haklarını mirasçılarına bırakacağını söylüyor. Tiyatroyla olan ilişkisini mektuplarında bile çok geçiriyor. Şu anda bir çıkarsama yapıyorum ama gözünün iyi oyun yazmakta olduğunu anlıyoruz. Martı’nın ilk başarısız temsilinden sonra çok büyük düş kırıklığına uğramış olsa da aynı ekiple tekrar oynandığında büyük başarı kazanır. Tiyatro dünyasında bununla ilgili ilk oyuna provakasyon maksadıyla tiyatro dünyasından insanların geldiği ve o yüzden beğenilmediği konuşulmaya başlar. Bu söylentiye sonradan kendisi de inanıyor sanıyorum. Tiyatro konusunda ümitlenmesinde Stanislavski'yle birlikte Moskova Sanat Tiyatrosu’nu kuran Dançenko’nun Çehov’a yazdığı mektubun da büyük etkisi var. Bir baş yapıt olduğunu düşünüyor Dançenko Martı’nın. Stanislavski sahneye gerçeklik etkisi yaratmak için kuş sesleri ve çıtırtılar koymak istediğinde bunun biraz aşırı olabileceğini de düşünmüştür. Oyunculuğa çok önem verir. İlk başarısızlığın sebebinin yanlış oyunculuk olduğunu düşünmüş hatta bazı oyuncuların değiştirilmesi gerektiğini düşünür. Tolstoy net olarak bu oyunun çok kötü olduğunu söyler. Maksatsız bulur. Ama giderek Çehov netleşir bu netliğin sebebi de Tolstoyla olan durumudur. Tolstoy'a çok saygı duymasına rağmen onun iyi insan temelli ve hümanizm kaynaklı düşünce biçimi çok fazla açık ettiğini çok vurguladığını düşünür. Tolstoy’un hastalık döneminde yazdığı eserlerinde bunu ayrıca görür. Hastalık dönemlerinde iki yazar eserleri üzerine yoğun bir biçimde konuşurlar. Konuştukları şey şu: gerçeklikle doğrudan yüz yüze gelme durumunun aktarılışı. Hikayelerinde de tiyatro oyunlarında yapmaya çalıştığı şeyi yapmaya çalışıyor. Kendisi bir şey söylemeden orada yaptığı betimlemelerle insanların sözlerini ve ilişkilerini bir arada düşündüklerinde yapacakları çıkarsamayla elde edilmeli. Aslında doğalında bir okur dramaturjisi kuruluyor. Ayrıca bir de sansür kurulu var. Martı’nın büyük bir kısmının kesilmesinden çok korkuyor ama oyun çok kısa bir düzeltmeyle oynanıyor. Sansürün oyunların yazış biçimine olumlu faydaları olduğunu düşünüyorum.

Trigorin’in net bir şikayeti var. Kendini yazar olarak çok sıkışmış hissediyor. Hekesin ona toplum adına ve insanlık adına neler söylediğini merak ettiğini söylüyor. Ve mecburen bu konuda yazdığını söylüyor. Başta ben peyzaj ressamı değilim diyor fakat sonunda aslında sadece peyzaj’dan zevk aldığını söylüyor.
Tansu: Balık tutmayı seviyor bir defa . Oyun hakkında yorum yapmaktan bile çekiniyor. Ama sebebi bundan sıkılmış durumda olduğu için.

Çetin: Aslında söylediğini destekleyen bir sözü var. Herkes nasıl istiyorsa ve nasıl hissediyorsa öyle yazar diyor. Aslında kendi yaşadığı bir dertten dolayı Treplev'e sahip çıkıyor. Burada yazarlıkla ilgili bir dertten söz ediyor.

Bazı sorular geliyor aklıma, neden bu baskılardan apaçık rahatsız olmasına karşı boyun eğdi. Nedeninden ziyade nasılını merak ediyorum. Nedeni açık aslında bir yazar yayınlamak ister ve bu beklentilere cevap vermeye çalışır peki bu yola nasıl girdi?

Tansu: Boyun eğdiği yer neresi?

Çetin: İnsan hakları konusunda yazmak için baskı altında olduğunu söylüyor. Aslında bu konularda istemeden yazıyor. Sadece yazarken kendini yazıyor gibi hissettiğini söylüyor. Şimdi bunları birleştirince; insanların günlük hayatta ettikleri her sözü sonradan kullanmak üzere kaydettiğini anlıyorum ama bu kafaya nasıl girdiğini anlamıyorum.

Tansu: Belki de bu hep böyleydi. Hep anlattığı gibiydi. Sadece tasvirden hoşlanıyordu. İnsanlar arsında  geçen diyalogları yazmaktan hoşlanmıyordu ve bu yüzden hayattan örneklemeyi seçti.

Çetin: Peki bu eleştirilerden nasıl etkilendi de neden bunu yapmayı seçti?

Öner: Eleştirilerden kastınız nedir hocam?

Çetin: Örneğin Rusya’da olup bitenlerin eserlerinde yer alması gerektiğine yönelik bir baskı görüyor.

Öner: Kabul görme duygusuyla ilgili olduğunu düşünüyorum.

Çetin: Bu kabul görmenin içinde başka bir şey de var. Neden Trigorin uzun uzun kendini anlattığı konuşmanın içinde bol bol Tolstoy ve Turgenyev'den bahsediyor. Çünkü ikisi gibi de değil. Ben gizli gizli şöyle düşünüyorum: anlaşılmadığını mı düşünüyor?- Sonuçta taşradan gelen ve bir bakkal dükkanından hareketle yükselen kaba burjuvanın oğlu Çehov- bir dahi ve özel bir insan olarak görülemeyeceğinin korkusunu taşıyor demek ki bunu istiyor. Bir yandan da Tolstoy kadar hayran olduğu bir yazarla sık sık fikir ayrılığına düşüyor. Gorki’yle ise tamamen zı bir ilişkileri var. Gorki’yi kaba buluyor. Ancak kendisinin bu yazarlar gibi kabul görmemiş olduğunu biliyor. Anlaşılmamış olduğunu düşünmesi norma. Bir yandan  da hep çok iyi bir oyun yazarı olamayacağını düşünüyor. Şöyle bir durum yaşanıyor, aşadığı bölgedeki kolera salgınıyla bir süre çok yoğun ilgileniyor ve yazıyı özlediğininden şikayet ediyor ancak bu salgını bitirmek için çok ağır şartlarda çalışıyor hatta adıyla anılan bir dispanser kurulur ama bir mektubunda sosyalist çevrelerin bu hastalığı bir çeşit propaganda malzemesi haline getirmelerinden çok rahatsız olduğunu söylüyor.  Bu durum onun yazış biçimiyle de çok örtüşüyor. Birilerini bir fikre teşvik etmek yerine, çıkarsayarak edinmeye önem veriyor. Çünkü onun süreci de bu şekilde gerçekleşiyor. Ancak hiç bir zaman açıkça bunu tartışmıyor. Sadece fikrini soran yazarlara ’’adam geldi ve çimenlerin üzerine oturdu ‘’ yaz diyor. Çünkü anlaşılırdır ve izleyicinin- okuyucunun daha fazla hayal kurmasını sağlar sen yazar olarak araya girmemelisin diyor. Bu durum trigorinle çok benzer. Hem sadece tasvir etmek isteyen adam hem de yayınlamak için ilgisini çekmeyen konular hakkında yazmak zorunda. Eğer bunu yapmak zorunda olmasaydı başka bir yöne gidebileceğini hissediyor. Bir yandan ben neden Turgenyev değilim neden Tolstoy değilim diyor bir yandan da onlar gibi olmayı reddediyor. Treplev’le ilgili söylediklerini de samimi buluyorum. Dekorun doğallığına gerçekten inanıyor ama kızın içten oynayışını sadece onu beğendiği için mi söylüyor acaba? Sanırım Trigorin'i anlamak için dürüstlük kelimesi yetmez.

Örneğin, bir söz söyleyeceksin, karşındaki bunu anlayamayacak ama bir biçimde de anlayacak. Ben senin benim kastettiğim şeyi zihninde açıkça canlandıramayacağını hissedersem, gerçekten anlarsan karşımda bir direnç göstereceğin bir mesele olsun bu, işte sen bunu anlayamayacak

Tansu: Sadece soru sorulduğunda cevap veriyor aslında ilgi delisi değil. Nina’ya gösterdiği açıklığın Nina'yı çok etkileyeceğini açıkça bilerek hareket ediyor. Arkadina’ya karşı da açıklığın derecesini kaçırıyor. Ona kendini bıraktırmaya çalışıyor.

Çetin: Arkadina’dan bu onayı almaya neden ihtiyacı var?

Tansu: Çünkü ayakları yere sağlam basan bir adam değil.

Öner: Basiretsiz bir adam: Gidiyoruz gidiyoruz, kalıyoruz kalıyoruz.

Tansu: Arkadina yönlendiriyor bu ilişkiyi.

Çetin: Şöyle düşün Trigorin olarak Arkadina senden ne istiyor?

Tansu: Benden ne istediğini çok net bilmiyorum açıkçası...

Çetin: Ben şu olasılığı çok net göz önünde bulundurman gerektiğini düşünüyorum. Kabul görmüş makbul durumdaki bir insanın samimi hayranlığını ve o insan üzerindeki gücünü görmek isteyen bir kadın bunun için seni seçmiş.

Tansu: Ben Trigorin’in şu an da Rusya'da ne konumda bir yazar olduğunu anlayamıyorum...

Çetin: Bence adam okunuyor kardeşim. Tolstoy kadar okunuyor ama eleştirmen çevrelerince onunla aynı ayarda kabul edilmiyor. Ve bunu için için hissediyor. Bu adamların soylu bir entellektüelizmleri var.  O ise doğanın taşranın içinden gelen bir yazı yazıyor ve çok erken okunuyor biliniyor. Ama hangi türe ait olduğunu bilemiyor. Edebiyat dünyasındaki tekeli samimiyetle hissediyor ve Nina'ya şikayet ediyor.

Peki bu koşullar altında Nina’da ne buluyor? En azından kendisinin o an için samimiyetle düşündüğünü hissetmeye ihtiyacı vardır. Trigorin'in en istemeyeceği duygunun vicdan azabı olduğunu düşünüyorum. Ama sonra Nina'nın kendisine duyduğu hayranlığın bunları anlattıktan sonra da devam edip etmediğini görmek isteyebilir bu çok açık. Ortada bir sınıf meselesi var: ben birinci sınıf bir yazar mıyım sorusu kendi aklına da takılmış durumda. Nina'nın gözündeki ışığın devam etmesi halinde ona iyi geleceğini biliyoruz. Buna çok basitçe el üstünde tutulmak isteyen iki insanın yanlış karşılaşması diyebiliriz. Ve el üstünde tutulmak isteyen insanlar genellikle bunu söyleyemezler.  Olgunluğunun da etkisiyle Nina’ya açık davranıyor. Treplev’in  çocukluğuna dair ezikliğiyle Trigorin'inki çok farklıdır. Nina’nın kendisine olan hayranlığında bir devamlılık bunu sürdürebilecek bir güç olup olmadığını hissetmek istemiştir. Trigorin'in Arkadina’ya teslim olduğu yere çok takılıyoruz ama Arkadina’nın onu nasıl teslim aldığına takılmıyoruz. ‘’seni hiç kimse benden daha güzlü göremez’’diyor. Seni birinci sınıf yazar olarak gören benim beni birinci sınıf bir aktrist olarak gören sensin bizim gizli bir anlaşmamız var der adeta. Bu nedenle açık ve gerçek biçimde beni bırak gidiyim diye izin istiyor arkadina’dan . ancak o bırakırsa gidebilir. Çok haklısın çünkü Arkadina'yla aranızdaki şeyin yalan değil ama farklı olduğunu anlatmaya çalışırsın. Kendi zaafından ötürü senin Arkadina’nın gözünden düşme ihtimalin yok. Senin de arkadina’nın da geçmişinizde asla hatırlamak istemeyeceğiniz şeyler var. Başarmış olmaktan dolayı duyduğunuz ekonomik bir tavır var. Tıpkı Arkadina gibi sen de kenara para koyuyorsun.

Tansu: Ama zaten bir dehan olsa o parayı koymazsın. Dehanın peşinden gidersin onun getirdiği yaşam biçimi savurmayı gerektiriyorsa savurursun.

Çetin: Yok ya oadan olmayabilir. Sen taşranın içinden çıkmışsın. Ama unutma çıkmışsın oraya geri dönmek istemezsin. Orası hakkında yazabiliyorsun ama bulunduğun yerden orası hakkında yazmak hoşuna gidiyor. Aynı şekilde Arkadina’nın da oğluyla küçükken yalnız kaldığında bir mücadele zamanı var treplev betimliyor. Baktığı hasta kadını hatırlamamayı tercih ederken aynı binadaki iki balerini hi unutmuyor Arkadina. Defterine kaydettikleri ve kaydetmedikleri var. Sen büyük bir ihtimalle Nina’da böyle büyük bir enerji gördün bunun üstüne basarsan hakikaten güçlü olacaksın. Çünkü bu defa sen güçlü olacaksın. Arkadina’nın senin duyduğun rahatsızlığı duymadan daha güçlü durduğunu görüyorsun hayatta. Senin dizlerine kapanıp yalvardığı yerde bile gücünden dolayı yaptığını biliyorsun.

Tansu: Ama Nina’dan böyle olmuyor.

Çetin: Nina’da bunun sahisi olabilirdi gibi düşünüyorsun sen ama Nina'yı bırakıp gidemezsin. Bunu nasıl anlatacağım bilmiyorum ama senin Nina’ya vicdanlı davranman için hiç bir neden yok. Senden kendisine hayran olmanı beklediğini çok sonra fark ediyorsun ama bunu talep ettiğini sana önceden söylememişti. Tiyatroya inanıp inanmadığını hiç sormadı. Şimdi tüm bunların ışığında Medvedenko’nun sana yanaşıp öğretmenlerle ilgili bir oyun yaz demesi baya koymuştur sana. Treplev’e bunu söyleyemiyor ama gelip sana söylüyor.

Çetin : Bunun gibi bir oyuncuyu nereden tutacağız peki?

Tansu: Böyle de bir oyuncu olabilirdi... Oyunculukla ilişkisi üzerinden birşey bu sanırım deği mi? Trigorin’in yazarlıkla kurduğu ilişki nasılsa onun da yani oyuncunun da oyunculukla kurduğu ilişki üzerinden birini tasarlayıp bunun üzerinden insanlarla ilişkiye girmek...

Çetin: Treplev’in babası da mesela oyuncuymuş ve hatta iyi bir oyuncuymuş ya ama sonradan görme olarak adlandırılmış tabii bu Trigorin'in oyunculuktaki karşılığı mıdır bilmiyoruz. Belki de diğil çünkü Arkadina’nın Trigorin’de o adamda gördüğünden farklı bir şey görüyor olması lazım. Çünkü neden Trigorin’de uyguladığı taktiği o adamda da deneyip elinde tutamadı diye sorabiliriz.

Tansu: Ama mesleklerin farklılığı da önemli...

Çetin: Ancak belki de o adam kabul edilmek için trigorin gibi bir çaba göstermemiş de olabilir. Gerçi adama ne olduğunu da hala tam olarak bilmiyoruz. Sadece içinde o adama karşı hala bir öfke duyduğunu biliyoruz. Dolayısıyla trigorin’den farklıydı yorumu yapabiliriz. Yani neler olabilir...? Kendini var etmiş olabilir, her neyse o olarak kabul edilmediğini bilen ve ortamda o çevrede var olabilmek için çaba harcamamayı tercih etmiş olabilir....

 Çetin: Oyunculuk yapacağı yerler hakkında tavsiyeler duyuyor ve böyle bir baskı hissediyor olabilir. Şöyle bir alıp götürmüyor oyunu falan diyorlardır çok büyük bir prodüksiyonun baş rolüne o düşünülmüyordur ama görüşmeye de çağrılıyordur. Acaba gösterişlilikle ilgili bir durum olabilir mi? Hatta projenin kalite seviyesine bağlı olarak karşılaştırılamayacak insanların isimleri yan yana geçebiliyor. Gerçekten Trigorin gibi hisseden bir oyuncu bunu düşünür. Hakikaten en önce akla geliyor olmakla kaçınılmaz olarak akla geliyor olmak arasındaki fark bu.  

Tansu: Bir de bütçeye uygunluk var tabii. Yani büyük prodüksiyonlu işlerin oyuncususun ama aldığın para aslında o kadar çok değil.  Ama herkes o rolde çok iyi olacağından emin ve öylesin de.

Çetin: Bu kadar iyi olduğunu görüp gelen bir oyuncu kız galiba Nina... ‘’Budur’’ diye gelen en azından öyle hissettiren. Hani bu olmayan sahnelerde oyuncu olarak var olma meselesi var ya ya da bu sahneden sahneye geçiş. Oralarda oyuncuların kendilerine ait ve de provalarda kendiliğinden beliren ama organik olarak da tutulabilecek eylemleri saklayalım ve onlarla bağlayalım istiyoruz. Baya bir ışık yandı kafamızda sen anlatsana Saim...

Saim: O gün atölyede konuştuğumuz şuydu. Çetin hocanın anlattığı örnek üzerinden şunu konuştuk…

Çetin: Maşa’yı oynayan oyuncu sahneyi çıkaramayınca bir gün oyuncu provada diz çöküp bir doğaçlama yapıyor ve o doğaçlamanın iç etkisiyle başarılı bir şekilde oynuyor. Stanislavski kitabında da bu hikaye anlatılıyor. Meğer bu oyuncu küçük bir kızken günah çıkarmaya hevesleniyormuş, yolda giderken yaprağın üzerindeki bir çiğ tanesini avcunun içine alıyor ve rahibe gidip avucunu açıp çiğ tanesini aldığını itiraf ediyor. Bu durumda rahip sevecen davranır ama kızda fasülyeden oynamış olma duygusu kalmıştır. Oyuncu avucunu açarken o çiğ tanesinin yıllar öncesinde kalan hissi gelmiştir. Tabii biz bunu görmüyoruz o üç kız kardeşin gerçekliğinde bunu oynar ama oyuncunun imgesinde bu anı bu his vardır. Gerçekten hissetmek ve organik olmak kaydıyla kendini günlük hayatın jestlerine bırakarak değil de oradan oynasa, elindeki hareketten değil de oyuncuya onun bambaşka bir anına ve oradan gelen imgeye dayanan bir noktadan.. O hissettiğini görünür kılarak girmen ve görünmenden bahsediyoruz.

Saim: Direkt itkiyi oynamaktan; gerçekçi bir şeyle maskelememekten bahsediyorum.

Çetin: Seni çok kuvvetle iten bir şeyi; yani oyuncuyu çok kuvvetle iten bir şeyin rol tarafından tutulup kendi sözlerini söyletmesi. Bu durum Trigorini de çok iyi anlamamızı sağlayacak bir şey. Şimdi bunları bulabilmek için  sanırım her bir oyuncunun oynadığı rolün o oyuncu olarak kendisini sınırladığı, durdurduğu anları keşfetmesi ve oradan açması lazım. Bu aslında Brecht’in de çalışmak istediği şey. Öyle değil de böyle yaptı. Stanislavski yöntemi içinden bunu yaparsak Brecht’in son döneminde Stanislavski üzerinden söyledikleri yerini bulabilir. O davranış seni de bütünüyle filtreleyip doyurduğunda o zaten normal akışı olur. Bütünüyle gerçekleştirilmiş olur. Oyuncuların birbirlerinin itkilerini doğal bir yerden almaları izleyicide ukte oluşmasını sağlar. Bir şeyin olduğunu ve bastırıldığını görmüş oluruz. Oyunun bu güne ve size değdiği yerleri bulmak istiyoruz. Hakikaten değdiği yerleri.

Tansu: ‘’Kendini tuttu da şunu yaptı’’ gibi bir yere gitmeyecek değil mi? Çünkü o zaman da gösteren bir şey yapmış oluyoruz.

Çetin: Ama o an avucundakini açıp göstermek öyle görünemez ki çünkü maşa’ya ait bir hareket değil o.

Tansu: Bu o zaman tüm oyuna yayılabilecek bir şey değil, kriz anlarında olabilen bir şey..


Çetin: Ama Dorn’u oynayan oyuncunun o rolü gerçekleştirmek için yaşadığı oyuncu açısından yaşanan kendi hayatına ait olmayan tam da o sırada oynarken onu içinden iten bir şeyin belirmesi ama: a) başka bir şeye dönüşmesi b) başka bir oyuncunun seni kurtarıyormuş gibi o itkiyi alıp başka bir yere götürmesi... 
15.11.2013

Çetin: Yavaş yavaş kuracağımız oyuncunun Maşa’ya benzeyebilmesi için; buna erişebilmek için ne yapmamız gerektiğini düşündün mü?

Pınar: Önce Maşa’yı düşünüp bulmaya çalıştım.

Çetin: Peki Maşa üzerine düşündüklerin neler?

Pınar: Mutsuz ve bence dikkat çekmek isteyen tarafı çok önemli belki de onda bana yakın olarak gördüğüm taraf bu.

Çetin: Çetin'in insan olarak hayatta yaşadığı tecrübeleri yönetmen olarak kullanabilirim ama şimdiki zamanın gerçekliğini yani şimdi burada olmanın gerçekliğini kırarsam burada olmayı başaramam. Bir oyuncu ve bir de maşa var dediğimizde oyuncu hemen buraya kaçarak korkularını oarada yaşayabiliyorlar. O zaman ben soyut bir kimlşk oluyor. Sen şu anda Maşa’yı oynayan oyuncusun. Bu organizmada yaşayan bu.  Aksi durumda insan kendi benine bunu yaptığında bir üst kimlik gelişiyor özgün ötesi kimlik arayışına dönüyor.

Pınar: İnsanların sesini oyuncu olduğunu belli edebilecek şekilde dışarıda da kullanıyor olması buna bir örnek sanırım. Oynadığın Kararkterin özelliklerini dışarda da kullanıyor olman oyunculuğunu geliştirir gibi saçma tavsiyeler duymuştum önceki çalışmalarımda.

Çetin: Ben yönetmen olarak arkadaşımla ilgili bir anımı anlatırken hem çetine hem de arkadaşa aynı mesafede duruyorum. Eğer bunu anlatırken oyuncuya geçmiş olmasaydım bu aklıma gelmezdi. Kişi kendinden bişeyleri biriktirmeye başladığında kendini çiftliyor ve bu durum onu hayatta şizoid bir yere götürüyor. Insan bir değil bu basit gerçeği Kabul etmeliyiz sosyal hayatta bile küçük rol kaymalarıyla yaşıyoruz. Farklı insanların yanında farklı davranış kalıpları yaşıyoruz. Ama egomun bu davranış değişiminin mantıklı sebeplerini bulıp hep aynı insan olduğuna kendini inandırması gerekir. Her iki tarafta da ortak olan özellikler arayıp bulmaya çalışıyor halbuki bu iki alanda da farklı insanlar olabiliriz halbuki. Tiyatro ise şöyle bir yer sen maşaysan maşa’sın laleferken lalafersin ve bunların arasında bir tutarlılık olması gerekmediği gibi farklı olmaları daha da kıymetlidir. Bunun içine ego girdiğinde oyun konseptinden çıkılır ve benzerlşkler ya da ortaklıklar bulunmaya çalışır. Çocuğun oyuna olan düşkünlüğü tutarlı bir bende kendini Kabul ettirmeye çalışmanın acısından güçlüğünden kaynaklanır. Egoyu ve kimliği ayakta tutan şey hafıza unutamadığın için değer yargılarına olan bağlılığın devam ediyor. Asıl mesele teknik olarak ben dediğim şeyin aadan teknik olarak çekilmesi. Doğduğumuzda ben değildik bunu bilmemiz çok faydalı olur.insan olduğun halle oyuncu olduğun hal arasına kavga sokmamamız gerekiyor. Çünkü insanın yaşadığını hissetmesi de çok önemli özellikle içinde bulunduğumuz çağda. Insanların bir sanatçı olarak yaşayabilmeerini sağlayabilmek için doğu bloğu ülkelerinde özel alanlar yaratılırdı. Hayatı sadece yaptığımız isle yaşayabilsek hayat bu kadar zor olmayabilirdi. O zaman insan gece hayatının ve içkinin uç kanallarına dalma gereği duymayabilirdi. Bu yüzden batılı bohem sanatçı örenekleri bu yüzden arızalı bir durum. Ya da marka sanatçı örenğine dönüşür ev alıyor, bahçeli ev alıyor, hayvan ediniyor, iyi bir araba alıyor, londra’da oyun seyretmek ve seyahat etmek zorunda kalıyor ve yine bir tükenişe düşüyor. bununla ilgili bişey okuycam:

Pınar: Bence hayatın içinde olmak gerekiyor. Akıp giden bir hayat var ve içinde durduğumuz zaman sanatçı da bir tarafından onu hissetmek istiyor. Ve bu bir deneyimleme mecburiyeti olmamalı . çok şeyin içinde olarak kafa karışıklığından yaratıcılığın ortaya çıkabiliceğini düşünüyorum.

Çetin: Peki sence maşa böyle düşünüyor mu?

Pınar: Bence Maşa, tek bir şeye; tek bir insanın aşkını kazanabilmeye odaklanmış. Maddi konularla ve soylulukla olan düşüncelerini de ben pek samimi bulmuyorum. Asıl isteğine gerçekten kavuşsaydı yine de bu fikirde olacağından emin değilim. Ama tabii bu beni ilgilendirmeli mi bilmiyorum…?

Çetin: İlgilendirmemeli çünkü karakteri yargılayacağın benimsemeyeceğin yerler arıyorsun. Sen oyuncu olarak değer yargılarınla alakadar olmamalısın. Bu oyunc-daki en haklı kişi senin için maşa olmalı. Tek derdin neden o kadar haklı olduğunu bulmak. Bunu pınar olarak yapamazsın sadece oyuncu olarak yapmalısın. Oyuncu aksi türlü düşünüyorsa kendi karakterinin merkezde olmadığına inanır ve bu durum oyunun ruhunu öldürür. Medvedenkoyla berabersin ve sorinin önünde treplev gelip sahneden inmenizi söyler peşinden de sorin senden babanla kopek hakkında konuşmanızı ister ve sen bana söylemeyin gidin kendiniz muhattab olun diye sertçe cevap veriyorsunuz. Sorini ve treplevi sahnenin merkezine koymaman bu sahneyi tamamen kendi sahnen-maşa’nın- sahnesi olarak Kabul etmen gerekir. Bu sorinin konuştuğu sahne değildir senin sevdiğin adamın önünde köpeklerle ilgli bir şeyler işittiğin sahnedir. Sorin orda senin halini görmüyor.  Sen maşa neden hep siyah giyiyorsun?
Pınar: bunu açıklamaka istemiyorum. Insanlar nedenini fark etsinler istiyorum. Çünkü treplev bir şair ve bunu anlayabilir anlamalı o renklerden de simgelerden de anlar.
Çetin: peki bu noktadan hareketle maşa’nın nasıl bbir gün beklemekten bunaldığını ve bir gün medvedenko’nun evlilik teklifine evet dediğini anlayabilirsin. Ve neden trepleve olan aşkını bir tek dorn’a açtığını ve onun omzunda ağladığını…

Pınar: Annem onu seviyor ondan mı

Çetin: Neden sen annene mi benziyorsun

Pınar: Ama annem beni anlıyor Treplev'i sevdiğimi biliyor..

Çetin: Annenle hiç konuşmadığın halde mi… annen sen evlendikten sonar seni trepleve yakınlaştırmaya çalıştığında öfkelenmiyor musun? Senin dorn’la yaşadığın yakınlığı anlaman için dorn’la karşılaşman gerekiyor.

Pınar: Ben niye Dorn'la konuşuyorum yaa..?

Çetin: Bunu Dorn'a sormalısın. Ancak o zaman gerçek olur o sahne…

Pınar: Evet.

Çetin: Peki Dorn ne yapıyor da sen onunla konuşabiliyorsun? Elindeki enfiye kutusunu alıp çalılara fırlatıyor. Biz o ana kadar dorn’la ilgili hiç öyle bir sahne görmüyoruz. Senin kendini heba etmene üzülüyor ve sahip çıkıyor. Seni çok sevdiğini söyleyen medvedenko bile emfiye çekmene tepki vermiyor. Sen emfiye çekerek kendine zarar veriyorsun dediğin anda sen önemsendiğini anlayıp buna izin veriyorsun. Halbuki sorine nasıl tepki vermiştin köpekler hakkında konuşmak istediğinde halbuki onun çiftlik sahibi oluşundan dolayı daha riskli bir ilişkiniz olabilirdi.  Ben şimdi burda hangi tekniği kullanmalıyım diye düşündüğünde dışarda kalıyorsun ancak oyuncu olarak kendini orda siyahlar giyerek ve sana bu sorunun sorulduğu anda hayal edersen o zaman gerçek varlık gelir.  Nina maşa ve arkadina’nın treplevin oyunu hakkında konuştukları sahnede neden maşa treplevin dertli olduğunu düşünüyor halbuki treplev ona dertli olduğunu hiç söylememiş….


Pınar: Kendi derdinden yola çıkıyor olabilir.

Çetin: Bunu kendinden yola çıkarak yani Maşa'dan yola çıkarak düşünme.

Pınar : Maşa’nın sözleri Treplev'in oyununu övüyor. Kendisi okuduğunda ne kadar etkileyici olduğunu anlatıyor.

Çetin: Acaba Maşa Nina’nın kötü oynadığını kendini gösterme çabası içinde olduğunu düşünüyor olabilir mi. Arkadina’yı aslında oğlunun özenti bir şair olmadığına dekadanca bir tavır içinde olmadığına inandırmaya çalışıyor olabilir mi? belki de maşa treplevin bu oyunu yazma aşamalarına şahit olduğu tüm çıkmazlarına ve terslenmelerine ve aynı zamanda da yükselmelerine şahit oldu..

Pınar: Bu tür hayaller kurabilir miyim?

Çetin: Tabii ki önemli olan seni oynatacak metne dair hayaller kurman. Oyunla alakası olmayan ve metne dair bir ipucu taşımayan hayallerde sıkıntı yaşarız. Burda hayali kurmaya mecbursun çünkü kendisi okurken diyorsun. Treplevi nerde ne zaman dinledin ayakta mıydı gece miydi gündüz müydü o seni gördü mü? Çehov burada Maşa’yı oynayan oyuncuya hayal kur diyor. Bu hayali kurmadan o repliği oynayamayız. Ve nina o tiradın ilginç bir yanı olmadığını savunuyor. Demek ki derdi treplevin metniyle sahneye çıkmakmış

Pınar: Treplev'i anlamamış ve inanmamış. Treplev de bunu farkında değil. Ona olan sevgisinden içten oynayamadığını anlayamamış

Çetin: Yazarlarda bu olabilir yazarken bir kadın görüp onu Nina'yla özdeşleştirdiğinde o hayale aşık olur ve o olduğuna inanır. Kuvvetli delillerle karşılaşmaya başlasa bile bu inancı devam ettirir. Sen tüm bunları düşünmüş ve hametmiş olmasan ninaya bunu hissederek oyna da annesi inansın çabası içine girer miydin?

Pınar: Peki Nina itiraz etmeden okusaydı, Maşa yine de Treplev'in iyi olduğuna inandırma çabasına girer miydi?

Çetin: Treplev Nina'ya aşık ve bu gerçekten korkunç bir şey ama sen Nina kıskançlığı üzerinden yaşamıyorsun hayatı. Senin çok sert ve çok kıskanç olabileceğini görüyoruz ama bu konuda hiç öyle değilsin.

Pınar: Peki evet Treplev'i seviyor ve bu konuda hırçınlık göstermiyorum ama Medvedenko’nun ona olan aşkına da inanmıyor mu acaba?

Çetin: Karşılık vermemek sadece.

Pınar: Kendi aşkını düşünerek ‘’aşkınız duygulandırıyor beni ama karşılık veremiyorum’’ diyor olabilir mi? ama evlendikten sonar inanmıyor bence

Çetin: Gitme kararı verdiği yeri okumalısın bence.

Pınar :’’ benim öğretmen akıllı değil pek ama dürüst biri ve yoksul ona da yaşlı annesine de acıyorum kemlikle anmayın beni’’ diyor. Trigorin’e hata en başında evlenince dertlerinin biticeğine inanıyor.

Çetin : Görür diye bekledim ama ötekinin aşkından kendini öldürmeye kalktı artık onu rahatsız etmemeliyim bu duyguyu içimden söküp atmak için ne yapmalıyım.? Demek ki öğretmenin kendisine duyduğu aşkı pekala kendisinin trepleve duyduğu aşk gibi tahayyül edebilmiştir. Medvedenko'nun her gün 6,5 km gidip gelmesini anlayabiliyorsundur. Kimse sana neden siyahlar giydiğini sormuyor Medvedenko dışında …o da sana ben senden daha kötü durumdayım ama yine de yas tutmuyorum diyor sen de bu noktada onu seni anlayamayacağını görüyorsun. O soruyu sana Treplev sorsun isterdin. Ve sana Treplev öyle bir cevap verirdi ki ne kadar aynı olduğunuzu görürdün.  Şimdi geri gelelim merhamet duyguna. Merhamet duyuyorsun ve bu merhamet duygusuna kendini bırakıp bırakamayacağını soruyorsun kendine… Niyetin içindeki aşkı silmek. Repliklere tekrar baktığmızda görüyoruz ki bu yoksul aileyi ayakta tutabilmek için çalışıp didinirken o kaygılar baskın çıkar ve ben aşkımı unuturum diyorsun.’’ Sonuçta bir değişikliktir’’ darken de bir adamla birlikte olacağını mahremini kastediyorsun.

Pınar: Peki Maşa'yla Treplev arasından bir fiziksel yakınlaşma olmuş mudur?

Çetin: Treplev daha annesinden kurtulma aşamasında hele senin gibi net bir kadınla olmuş olamaz daha platonik bir aşamada. Maşa annesinin kızı bir de üstelik bir sonraki kuşak. Bence maşa çok da okuyordur. Bir kere Treplev'in okuduğu her şeyi okuyorsun. Trigorin'e duygularını anlatırken bile yazarsınız ya belki işinize yara diye söylüyorum diyorsun. Bu kadar bilinçlisin. Ve duruma hakimsin. Çok ilginç bir şekilde herşeyi ve özellikle treplevi olduğu gibi görüryorsun. Hiç ağlamıyorsun medvedenkoya mesela…

Pınar: Trigorin'e konuşurken de çok hafif bir yerden konuşuyorum. Sıkıntı senden giderken biraz hicvederek anlatırsın ya öyle anlatıyor…

Çetin: Trigorin'in de yenilir yutulur bir tarafı yok.. Sence Trigorin Nina'yı seviyor mu?

Pınar: Bunu çok da düşünmüyorum..

Çetin: Maşa düşünür. Hatta görür. Maşayı sıradan bir kadın kafasıyla anlayabilmemiz mümkün değil. Treplevin annesiyle olan sıkıntısını group anne rolü üstlenmeye çalışmıyor ve arkadinayla düşmanlık yaşamıyor. Halbuki maşa çocuğu sevdiği için arkadinayla arasını yapmaya çalışıyor. Maşa hesapsız bir yerden hareket ediyor. Maşa’nın en etkileyici kısmı sonlarda çocuğuna bile aldırmadan eve dönmemekte ısrarcı olduğu sahne… sence trigorine söylediklerin olmuş mu hayatında?

Pınar : Olmamış… bu defa da kendini bu aşktan kurtarmak için uzaklara gitme amacı koymuş kendisine.

Çetin : Peki kocana kötü davrandığın yer neresi?

Pınar: ‘’…’’ acaba medvedenkonun kendisini bırakmasını istediği için mi böyle davranıyor?
Çetin: o çocuğun senin için anlamını söyler misin?

Pınar: istediğim sevgiyi çocuktan almak istemişimdir belki…

Çetin: Bu çok klasik bir anlayış maşa böyle düşünmüyor. Bu çocuğu yaparken şunları düşünüyor; evliliğin gerekliliği kocama çocuk da vericem ikincisi ve en önemlisi onun seni medvedenkodan kopartma ihtimalinin olmasıydı. Çocuk seni ondan koparttı mı?

Pınar: Hayır.

Çetin: Ee evet.

Pınar: Demek ki artık çocuktan vazgeçtim.

Çetin: Derin düşün. Medvedenko'nun da çocuğun da hayatına yazık ettiğini düşünür ve dürüst davranırsın. Kabul edin artık ben iyi bir anne de değilim iyi bir eş de. Bu durum medvedenkoyu kendinden soğutma biçimidir eve tama aynı zamanda bu konuşmaya dairdir. Kocanla birlikte uzaklara gitmenin de bu aşka care olacağını düşünürsün ama şimdiye kadar bulmaya çalıştığın tüm çözümlerin işe yaramadğını düşündükçe içindeki kavga büyür ve medvedenkoya hırçın davranmaya devam edersin. Bu bir döngü.  Kendini mutlaka bir yerden olumlamak istersin ve medvedenkoyla olan ilişkinde tesellinde ona karşı her zman dürüst olman. Medvedenko hiç bir zaman senin onu çok sevdiğini düşünmedi. medvedenko da tuhaf bir adam. Bencilce kendini sevdirmeye çalışıyor. Onun dagöründüğü gibi bir adam olduğundan emin değilim. Böylesine ezik birisini sahiden ezilmemiş bir insan anlayamaz. Yoksa sen nerden anlyacaksın? Sana bakıyor ama nereye baktığına bakmıyor.

Pınar: Aslında hayatımın yasını tutuyorum lafı da medvedenkoya kapıları kapatma çabası.

Çetin: Polina onu ne kadar duygulu ve derin yapıyorsa Şamreyev de onu o kadar sert ve ketum yapıyor. Maşa da Treplev gibi hayalleri olan bir kız. Onu anladığı bir yerden seviyor. O yüzden intihar ettiğinde ondan var geçiyor.

Peki şimdi gelelim nasıl bir oyuncu oluşur bu konuştuklarımızdan hareketle? Aklına  ne geliyorsa?

Pınar: Kararlı…

Çetin: Karakter analizi yapma aynı maşa hakkında düşündüğümüz gibi düşün genel şeyler düşünme hayattaki bir oyuncu olarak düşünme sahnedeki hallerini düşün. Deminki gibi imgesel düşünelim.

Pınar: Oyuncu olarak maşa olduğum yerden daha özgür bir yerdeyim değil mi yani daha dışarıdan . oyuncu olarak öndeki Maşa hakkında…

Çetin: Neden öndeki maşa hakkında diyorsun ki Maşa gibi olan oyuncudan söz ediyoruz. Maşa'yı oynayan bir oyuncu göreceğiz.

Pınar: Sanırım Maşa'ya benzeyen oyuncuyu oyuncu olarak düşünmediğim için bir şey söyleyemiyorum.

Çetin: Aynı Maşa'yı anlatsın gibi onun koşullarına gir.

Pınar: Zorlanıyorum.

Çetin: Zorlanmanın nedeni kendim görüneceğim diye düşünüyor olmandır. Demin sorulan soru önemliydi Maşa Treplev'le o kadar vakit geçirmiş ya hiç oynamak istemez miydi? Şimdi benzer bir vaziyetteyiz o yüzden hatırlattım. Maşa'yı oynadığın sahnede ne olacağını soruyorum. Oyundan çıktın ama kenarda duruyorsun biz seni görmeye devam ediyoruz.

Pınar: gerçekten cevap veremiyorum şu an.

Çetin: Biz neden maşa gibi oyuncu diyoruz. Seyirciye hitab ettiğin anla karşındaki karakterlerle konuştuğun an arasında bir uzaklık olsun istemiyoruz. Senin işin ne ? oyunculuk. Aslında bunun üzerine konuşuyoruz. Nasıl bir oyuncusun sen?

Pınar: Korkak birşey seziyorum ama bir taraftan da değil gibi geliyor.

Çetin: Neden sıfatlar koyuyorsun ki? Maşa da yapmadığın şeyi oyuncu için neden yapıyorsun. Tavır belirleme. Onu bilmiyoruz daha bulcaz. Konuştuklarımızdan hareketle ne geliyor aklımıza.? Mesela sen kendini göstermek isteyen bir oyuncu musun keşfedilmek isteyen mi?

Pınar: Keşfedilmek isteyen. Keşfedilmek isteyen alannın başkaları tarafından yaratılmasını bekleyen, sahneye çıkmak isteyen ama sahneye çıkması için gereken şeyin olmaması halinde  bir türlü çıkıp oynayamayan…

Çetin: Peki böyle bir durumda isyankar mı davranırsın yoksa var olanı kabul etmeye mi çalışırsın…?

Pınar: Tam anlamıyla sabırlı da diyemeyeceğim ama isyan etmem.

Çetin: Sabırlı yerine sabrederim demekten söz ediyorum eylemlerden bahset.

Pınar: Koşullar arsında bir sabır var ama sabrı göstermemeye çalışan bir tavır; bu da yanında planı mı getiriyor acaba? Bir hedefi oluyor...

Çetin: Burada ne planı oluyor ki her şeye rağmen oynamaya çalışmak plancılık mı oluyor..?

Pınar: Kavga etmeden sabırla kendi istediğimiz yaptırmaya çalışıyorum ama belli etmemeye çalışarak..

Çetin: Örnek vererek gidelim: Bir oyuna girdin çünkü oynamak itiyorsun bir tane de yönetmenle çalışacaksın sen şu oyun olsun bu oyun olsun der misin?

Pınar : Demem ama isterim. Belli etmemeye çalışırım ama ben de ne istediğimin belirtileri olur. Tek derdim anlaşılmak. Ben gerçekten dinliorum ve beni gerçekten dinlesinler istiyorum.

Çetin: Oyundan mı söz ediyorsun?

Pınar: Evet.

Çetin: Kim konuştu şimdi?

Pınar: Bilmiyorum.

Çetin: Oyuncunun Maşa'ya benzer olan yanı konuştu sanki.

Pınar: Kendi söylediklerimi  bir ders alıyormuş gibi dinledim.

Çetin: Şimdi büyük ihtimalle sen disiplinlisindir değil mi? çok çalışıyorsun. Oyundan ne kadar once gelirsin?

Pınar: Bir saatten daha önce.

Çetin : Peki neden böyle yaparsın?

Pınar: İnsanları ben ve diğerleri diye ayırıyorum. Orda tek sağlam ayakları yere basan benim. Oyun içinde diğerlerini gördüm bilmiyorum görmem gerekiyor mu ama kendimi bir ayırdım soyutladım.

Çetin: Arkan olmadığı için erkenden gelip kendini hazırlamak mı istiyorsun?

Pınar: Evet. Bir de yalnızım ben ya…. Ve bunu kabullenmişim. Şey gibi, karşımdaki oyuncu oynamıyor ama ben oynuyorum. Oynamamayı dinlememek gibi kabul ediyorum.

Çetin: Sen karşındaki dinlemese bile hala iyi oynamanın peşindesin değil mi? Karşındakinin dinlememesini belli etmeyecek şekilde.

Pınar: Kurtarıyorum onu ben.

Çetin: Neden öyle yapıyorsun?

Pınar: Utanmasın diye… Aslında zaten utanamaz ki çünkü nereden oynadığı belli değil.

Çetin: Neden öyle yapıyorsun peki?

Pınar: Aslında kendimi kurtarıyorum.

Çetin: Kendiyle birlikte seni de götürmesin diye..?

Pınar: Götüremez.

Saim: Erken geldiğini yönetmen de görsün ister mi?

Pınar: İster; bir göze grime çabası var.

Saim: Peki bir oyuncu yönetmeniyle ilgili kötü konuşursa ne yapar?

Pınar: O anda tepki vermeyebilirim ama sonrasında zamanını bekleyerek hareket edebilirim. Tez canlı değilim sabırlı ve akılcı davranırım. Yavaş olduğu için değil ama. Kesin savunurum ama o an hemen değil.

Çetin: Şu andan dinliyor musun kendini çok önemli bir şey yaşıyorsun şu anda buradan ayağa kalkabiliriz. Malzememiz olsa şu an çalışabiliriz.


4 Aralık 2013 Çarşamba

Nadir Sarıbacak'la (şamrayev) ilk prova. Karakter inşa sürecinde izlenecek yöntem üzerine.


karakter ve ezber (kronik kolektif - martı) from Saim Güveloğlu on Vimeo.

bütün oyuncularla tek tek buluşup karakter üzerine dramaturji çalışmasını bitirdik. hangi rol kişisi için buluşmuşsak o rol kişisini merkeze alıp öyle konuştuk. diyelim nina hakkında konuşuyoruz, nina bütün eylemlerinde haklıydı ve bütün sahnelerin merkezinde o vardı. karaktere dışarıdan bakıp onu eleştirmekten ya da her hangi bir düşüncenin temsilcisi / sembolü olarak görmekten özellikle kaçındık.

artık sahnelere geçmeyi planlıyoruz. gelecek hafta başlayacağız.