21.11.2013
Çetin: Şimdi bu adam yazar ya, bizse onun gibi bir oyuncu
arıyoruz ya; nesinden hareket edebiliriz senin düşündüğün bir şey var mı?
Tansu: Şu an bir şey söyleyemem ama konuştukça
şekillenecektir herhalde.
Çetin :Söyleyeceğim şey belki çok mühim değil ama... Burada
iki tane yazar var ama Trigorin’in oyun yazdığına dair hiç bir bilgi yok. Çehov
ömrü boyunca öykü yazarı olduğunu söylüyor ve sözüne değer verdiği insanlar
özellikle de Tolstoy öyle söylüyor. Doğa betimlemesi meselesinden dolayı
benzeşiyorlar. Ömrünün son yıllarında olduğunu anlayınca daha önce çalıştığı
yayın eviyle ilişkisini politik nedenlerle de kestikten sonra birisi onun telif
haklarına talip oluyor ve o da bunu kabul edip yüklü bir parayla ev satın
alıyor ama tuhaf bir şekilde oyunların telif hakkını vermemenin pazarlığını
yapıyor. Oyunların telif haklarını mirasçılarına bırakacağını söylüyor.
Tiyatroyla olan ilişkisini mektuplarında bile çok geçiriyor. Şu anda bir
çıkarsama yapıyorum ama gözünün iyi oyun yazmakta olduğunu anlıyoruz. Martı’nın
ilk başarısız temsilinden sonra çok büyük düş kırıklığına uğramış olsa da aynı
ekiple tekrar oynandığında büyük başarı kazanır. Tiyatro dünyasında bununla
ilgili ilk oyuna provakasyon maksadıyla tiyatro dünyasından insanların geldiği
ve o yüzden beğenilmediği konuşulmaya başlar. Bu söylentiye sonradan kendisi de
inanıyor sanıyorum. Tiyatro konusunda ümitlenmesinde Stanislavski'yle birlikte
Moskova Sanat Tiyatrosu’nu kuran Dançenko’nun Çehov’a yazdığı mektubun da büyük
etkisi var. Bir baş yapıt olduğunu düşünüyor Dançenko Martı’nın. Stanislavski
sahneye gerçeklik etkisi yaratmak için kuş sesleri ve çıtırtılar koymak
istediğinde bunun biraz aşırı olabileceğini de düşünmüştür. Oyunculuğa çok önem
verir. İlk başarısızlığın sebebinin yanlış oyunculuk olduğunu düşünmüş hatta
bazı oyuncuların değiştirilmesi gerektiğini düşünür. Tolstoy net olarak bu
oyunun çok kötü olduğunu söyler. Maksatsız bulur. Ama giderek Çehov netleşir bu
netliğin sebebi de Tolstoyla olan durumudur. Tolstoy'a çok saygı duymasına
rağmen onun iyi insan temelli ve hümanizm kaynaklı düşünce biçimi çok fazla
açık ettiğini çok vurguladığını düşünür. Tolstoy’un hastalık döneminde yazdığı
eserlerinde bunu ayrıca görür. Hastalık dönemlerinde iki yazar eserleri üzerine
yoğun bir biçimde konuşurlar. Konuştukları şey şu: gerçeklikle doğrudan yüz yüze
gelme durumunun aktarılışı. Hikayelerinde de tiyatro oyunlarında yapmaya
çalıştığı şeyi yapmaya çalışıyor. Kendisi bir şey söylemeden orada yaptığı
betimlemelerle insanların sözlerini ve ilişkilerini bir arada düşündüklerinde
yapacakları çıkarsamayla elde edilmeli. Aslında doğalında bir okur dramaturjisi
kuruluyor. Ayrıca bir de sansür kurulu var. Martı’nın büyük bir kısmının
kesilmesinden çok korkuyor ama oyun çok kısa bir düzeltmeyle oynanıyor. Sansürün
oyunların yazış biçimine olumlu faydaları olduğunu düşünüyorum.
Trigorin’in net bir şikayeti var. Kendini yazar olarak çok
sıkışmış hissediyor. Hekesin ona toplum adına ve insanlık adına neler
söylediğini merak ettiğini söylüyor. Ve mecburen bu konuda yazdığını söylüyor.
Başta ben peyzaj ressamı değilim diyor fakat sonunda aslında sadece peyzaj’dan
zevk aldığını söylüyor.
Tansu: Balık tutmayı seviyor bir defa . Oyun hakkında yorum
yapmaktan bile çekiniyor. Ama sebebi bundan sıkılmış durumda olduğu için.
Çetin: Aslında söylediğini destekleyen bir sözü var. Herkes
nasıl istiyorsa ve nasıl hissediyorsa öyle yazar diyor. Aslında kendi yaşadığı
bir dertten dolayı Treplev'e sahip çıkıyor. Burada yazarlıkla ilgili bir dertten
söz ediyor.
Bazı sorular geliyor aklıma, neden bu baskılardan apaçık
rahatsız olmasına karşı boyun eğdi. Nedeninden ziyade nasılını merak ediyorum.
Nedeni açık aslında bir yazar yayınlamak ister ve bu beklentilere cevap vermeye
çalışır peki bu yola nasıl girdi?
Tansu: Boyun eğdiği yer neresi?
Çetin: İnsan hakları konusunda yazmak için baskı altında
olduğunu söylüyor. Aslında bu konularda istemeden yazıyor. Sadece yazarken
kendini yazıyor gibi hissettiğini söylüyor. Şimdi bunları birleştirince;
insanların günlük hayatta ettikleri her sözü sonradan kullanmak üzere
kaydettiğini anlıyorum ama bu kafaya nasıl girdiğini anlamıyorum.
Tansu: Belki de bu hep böyleydi. Hep anlattığı gibiydi.
Sadece tasvirden hoşlanıyordu. İnsanlar arsında
geçen diyalogları yazmaktan hoşlanmıyordu ve bu yüzden hayattan
örneklemeyi seçti.
Çetin: Peki bu eleştirilerden nasıl etkilendi de neden bunu
yapmayı seçti?
Öner: Eleştirilerden kastınız nedir hocam?
Çetin: Örneğin Rusya’da olup bitenlerin eserlerinde yer
alması gerektiğine yönelik bir baskı görüyor.
Öner: Kabul görme duygusuyla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Çetin: Bu kabul görmenin içinde başka bir şey de var. Neden
Trigorin uzun uzun kendini anlattığı konuşmanın içinde bol bol Tolstoy ve Turgenyev'den bahsediyor. Çünkü ikisi gibi de değil. Ben gizli gizli şöyle
düşünüyorum: anlaşılmadığını mı düşünüyor?- Sonuçta taşradan gelen ve bir
bakkal dükkanından hareketle yükselen kaba burjuvanın oğlu Çehov- bir dahi ve
özel bir insan olarak görülemeyeceğinin korkusunu taşıyor demek ki bunu
istiyor. Bir yandan da Tolstoy kadar hayran olduğu bir yazarla sık sık fikir
ayrılığına düşüyor. Gorki’yle ise tamamen zı bir ilişkileri var. Gorki’yi kaba
buluyor. Ancak kendisinin bu yazarlar gibi kabul görmemiş olduğunu biliyor.
Anlaşılmamış olduğunu düşünmesi norma. Bir yandan da hep çok iyi bir oyun yazarı olamayacağını
düşünüyor. Şöyle bir durum yaşanıyor, aşadığı bölgedeki kolera salgınıyla bir
süre çok yoğun ilgileniyor ve yazıyı özlediğininden şikayet ediyor ancak bu
salgını bitirmek için çok ağır şartlarda çalışıyor hatta adıyla anılan bir
dispanser kurulur ama bir mektubunda sosyalist çevrelerin bu hastalığı bir
çeşit propaganda malzemesi haline getirmelerinden çok rahatsız olduğunu
söylüyor. Bu durum onun yazış biçimiyle
de çok örtüşüyor. Birilerini bir fikre teşvik etmek yerine, çıkarsayarak
edinmeye önem veriyor. Çünkü onun süreci de bu şekilde gerçekleşiyor. Ancak hiç
bir zaman açıkça bunu tartışmıyor. Sadece fikrini soran yazarlara ’’adam geldi
ve çimenlerin üzerine oturdu ‘’ yaz diyor. Çünkü anlaşılırdır ve izleyicinin- okuyucunun
daha fazla hayal kurmasını sağlar sen yazar olarak araya girmemelisin diyor. Bu
durum trigorinle çok benzer. Hem sadece tasvir etmek isteyen adam hem de
yayınlamak için ilgisini çekmeyen konular hakkında yazmak zorunda. Eğer bunu
yapmak zorunda olmasaydı başka bir yöne gidebileceğini hissediyor. Bir yandan
ben neden Turgenyev değilim neden Tolstoy değilim diyor bir yandan da onlar
gibi olmayı reddediyor. Treplev’le ilgili söylediklerini de samimi buluyorum.
Dekorun doğallığına gerçekten inanıyor ama kızın içten oynayışını sadece onu
beğendiği için mi söylüyor acaba? Sanırım Trigorin'i anlamak için dürüstlük kelimesi yetmez.
Örneğin, bir söz söyleyeceksin, karşındaki bunu
anlayamayacak ama bir biçimde de anlayacak. Ben senin benim kastettiğim şeyi zihninde
açıkça canlandıramayacağını hissedersem, gerçekten anlarsan karşımda bir direnç
göstereceğin bir mesele olsun bu, işte sen bunu anlayamayacak
Tansu: Sadece soru sorulduğunda cevap veriyor aslında ilgi
delisi değil. Nina’ya gösterdiği açıklığın Nina'yı çok etkileyeceğini açıkça
bilerek hareket ediyor. Arkadina’ya karşı da açıklığın derecesini kaçırıyor.
Ona kendini bıraktırmaya çalışıyor.
Çetin: Arkadina’dan bu onayı almaya neden ihtiyacı var?
Tansu: Çünkü ayakları yere sağlam basan bir adam değil.
Öner: Basiretsiz bir adam: Gidiyoruz gidiyoruz, kalıyoruz
kalıyoruz.
Tansu: Arkadina yönlendiriyor bu ilişkiyi.
Çetin: Şöyle düşün Trigorin olarak Arkadina senden ne
istiyor?
Tansu: Benden ne istediğini çok net bilmiyorum açıkçası...
Çetin: Ben şu olasılığı çok net göz önünde bulundurman
gerektiğini düşünüyorum. Kabul görmüş makbul durumdaki bir insanın samimi
hayranlığını ve o insan üzerindeki gücünü görmek isteyen bir kadın bunun için
seni seçmiş.
Tansu: Ben Trigorin’in şu an da Rusya'da ne konumda bir yazar
olduğunu anlayamıyorum...
Çetin: Bence adam okunuyor kardeşim. Tolstoy kadar okunuyor
ama eleştirmen çevrelerince onunla aynı ayarda kabul edilmiyor. Ve bunu için
için hissediyor. Bu adamların soylu bir entellektüelizmleri var. O ise doğanın taşranın içinden gelen bir yazı
yazıyor ve çok erken okunuyor biliniyor. Ama hangi türe ait olduğunu bilemiyor.
Edebiyat dünyasındaki tekeli samimiyetle hissediyor ve Nina'ya şikayet ediyor.
Peki bu koşullar altında Nina’da ne buluyor? En azından
kendisinin o an için samimiyetle düşündüğünü hissetmeye ihtiyacı vardır.
Trigorin'in en istemeyeceği duygunun vicdan azabı olduğunu düşünüyorum. Ama
sonra Nina'nın kendisine duyduğu hayranlığın bunları anlattıktan sonra da devam
edip etmediğini görmek isteyebilir bu çok açık. Ortada bir sınıf meselesi var:
ben birinci sınıf bir yazar mıyım sorusu kendi aklına da takılmış durumda.
Nina'nın gözündeki ışığın devam etmesi halinde ona iyi geleceğini biliyoruz.
Buna çok basitçe el üstünde tutulmak isteyen iki insanın yanlış karşılaşması
diyebiliriz. Ve el üstünde tutulmak isteyen insanlar genellikle bunu
söyleyemezler. Olgunluğunun da etkisiyle Nina’ya açık davranıyor. Treplev’in
çocukluğuna dair ezikliğiyle Trigorin'inki çok farklıdır. Nina’nın
kendisine olan hayranlığında bir devamlılık bunu sürdürebilecek bir güç olup
olmadığını hissetmek istemiştir. Trigorin'in Arkadina’ya teslim olduğu yere çok
takılıyoruz ama Arkadina’nın onu nasıl teslim aldığına takılmıyoruz. ‘’seni hiç
kimse benden daha güzlü göremez’’diyor. Seni birinci sınıf yazar olarak gören
benim beni birinci sınıf bir aktrist olarak gören sensin bizim gizli bir
anlaşmamız var der adeta. Bu nedenle açık ve gerçek biçimde beni bırak gidiyim
diye izin istiyor arkadina’dan . ancak o bırakırsa gidebilir. Çok haklısın çünkü Arkadina'yla aranızdaki şeyin yalan değil ama farklı olduğunu anlatmaya
çalışırsın. Kendi zaafından ötürü senin Arkadina’nın gözünden düşme ihtimalin
yok. Senin de arkadina’nın da geçmişinizde asla hatırlamak istemeyeceğiniz
şeyler var. Başarmış olmaktan dolayı duyduğunuz ekonomik bir tavır var. Tıpkı Arkadina gibi sen de kenara para koyuyorsun.
Tansu: Ama zaten bir dehan olsa o parayı koymazsın. Dehanın
peşinden gidersin onun getirdiği yaşam biçimi savurmayı gerektiriyorsa
savurursun.
Çetin: Yok ya oadan olmayabilir. Sen taşranın içinden
çıkmışsın. Ama unutma çıkmışsın oraya geri dönmek istemezsin. Orası hakkında
yazabiliyorsun ama bulunduğun yerden orası hakkında yazmak hoşuna gidiyor.
Aynı şekilde Arkadina’nın da oğluyla küçükken yalnız kaldığında bir mücadele
zamanı var treplev betimliyor. Baktığı hasta kadını hatırlamamayı tercih ederken
aynı binadaki iki balerini hi unutmuyor Arkadina. Defterine kaydettikleri ve
kaydetmedikleri var. Sen büyük bir ihtimalle Nina’da böyle büyük bir enerji
gördün bunun üstüne basarsan hakikaten güçlü olacaksın. Çünkü bu defa sen güçlü
olacaksın. Arkadina’nın senin duyduğun rahatsızlığı duymadan daha güçlü
durduğunu görüyorsun hayatta. Senin dizlerine kapanıp yalvardığı yerde bile
gücünden dolayı yaptığını biliyorsun.
Tansu: Ama Nina’dan böyle olmuyor.
Çetin: Nina’da bunun sahisi olabilirdi gibi düşünüyorsun sen
ama Nina'yı bırakıp gidemezsin. Bunu nasıl anlatacağım bilmiyorum ama senin Nina’ya vicdanlı davranman için hiç bir neden yok. Senden kendisine hayran
olmanı beklediğini çok sonra fark ediyorsun ama bunu talep ettiğini sana önceden
söylememişti. Tiyatroya inanıp inanmadığını hiç sormadı. Şimdi tüm bunların
ışığında Medvedenko’nun sana yanaşıp öğretmenlerle ilgili bir oyun yaz demesi
baya koymuştur sana. Treplev’e bunu söyleyemiyor ama gelip sana söylüyor.
Çetin : Bunun gibi bir oyuncuyu nereden tutacağız peki?
Tansu: Böyle de bir oyuncu olabilirdi... Oyunculukla ilişkisi
üzerinden birşey bu sanırım deği mi? Trigorin’in yazarlıkla kurduğu ilişki
nasılsa onun da yani oyuncunun da oyunculukla kurduğu ilişki üzerinden birini
tasarlayıp bunun üzerinden insanlarla ilişkiye girmek...
Çetin: Treplev’in babası da mesela oyuncuymuş ve hatta iyi
bir oyuncuymuş ya ama sonradan görme olarak adlandırılmış tabii bu Trigorin'in
oyunculuktaki karşılığı mıdır bilmiyoruz. Belki de diğil çünkü Arkadina’nın Trigorin’de
o adamda gördüğünden farklı bir şey görüyor olması lazım. Çünkü neden Trigorin’de
uyguladığı taktiği o adamda da deneyip elinde tutamadı diye sorabiliriz.
Tansu: Ama mesleklerin farklılığı da önemli...
Çetin: Ancak belki de o adam kabul edilmek için trigorin
gibi bir çaba göstermemiş de olabilir. Gerçi adama ne olduğunu da hala tam
olarak bilmiyoruz. Sadece içinde o adama karşı hala bir öfke duyduğunu
biliyoruz. Dolayısıyla trigorin’den farklıydı yorumu yapabiliriz. Yani neler
olabilir...? Kendini var etmiş olabilir, her neyse o olarak kabul edilmediğini
bilen ve ortamda o çevrede var olabilmek için çaba harcamamayı tercih etmiş
olabilir....
Çetin: Oyunculuk
yapacağı yerler hakkında tavsiyeler duyuyor ve böyle bir baskı hissediyor
olabilir. Şöyle bir alıp götürmüyor oyunu falan diyorlardır çok büyük bir
prodüksiyonun baş rolüne o düşünülmüyordur ama görüşmeye de çağrılıyordur.
Acaba gösterişlilikle ilgili bir durum olabilir mi? Hatta projenin kalite
seviyesine bağlı olarak karşılaştırılamayacak insanların isimleri yan yana
geçebiliyor. Gerçekten Trigorin gibi hisseden bir oyuncu bunu düşünür.
Hakikaten en önce akla geliyor olmakla kaçınılmaz olarak akla geliyor olmak
arasındaki fark bu.
Tansu: Bir de bütçeye uygunluk var tabii. Yani büyük
prodüksiyonlu işlerin oyuncususun ama aldığın para aslında o kadar çok
değil. Ama herkes o rolde çok iyi
olacağından emin ve öylesin de.
Çetin: Bu kadar iyi olduğunu görüp gelen bir oyuncu kız
galiba Nina... ‘’Budur’’ diye gelen en azından öyle hissettiren. Hani bu
olmayan sahnelerde oyuncu olarak var olma meselesi var ya ya da bu sahneden
sahneye geçiş. Oralarda oyuncuların kendilerine ait ve de provalarda
kendiliğinden beliren ama organik olarak da tutulabilecek eylemleri saklayalım
ve onlarla bağlayalım istiyoruz. Baya bir ışık yandı kafamızda sen anlatsana Saim...
Saim: O gün atölyede konuştuğumuz şuydu. Çetin hocanın
anlattığı örnek üzerinden şunu konuştuk…
Çetin: Maşa’yı oynayan oyuncu sahneyi çıkaramayınca bir gün
oyuncu provada diz çöküp bir doğaçlama yapıyor ve o doğaçlamanın iç etkisiyle
başarılı bir şekilde oynuyor. Stanislavski kitabında da bu hikaye anlatılıyor.
Meğer bu oyuncu küçük bir kızken günah çıkarmaya hevesleniyormuş, yolda
giderken yaprağın üzerindeki bir çiğ tanesini avcunun içine alıyor ve rahibe
gidip avucunu açıp çiğ tanesini aldığını itiraf ediyor. Bu durumda rahip sevecen
davranır ama kızda fasülyeden oynamış olma duygusu kalmıştır. Oyuncu avucunu
açarken o çiğ tanesinin yıllar öncesinde kalan hissi gelmiştir. Tabii biz bunu
görmüyoruz o üç kız kardeşin gerçekliğinde bunu oynar ama oyuncunun imgesinde
bu anı bu his vardır. Gerçekten hissetmek ve organik olmak kaydıyla kendini
günlük hayatın jestlerine bırakarak değil de oradan oynasa, elindeki hareketten
değil de oyuncuya onun bambaşka bir anına ve oradan gelen imgeye dayanan bir
noktadan.. O hissettiğini görünür kılarak girmen ve görünmenden bahsediyoruz.
Saim: Direkt itkiyi oynamaktan; gerçekçi bir şeyle
maskelememekten bahsediyorum.
Çetin: Seni çok kuvvetle iten bir şeyi; yani oyuncuyu çok
kuvvetle iten bir şeyin rol tarafından tutulup kendi sözlerini söyletmesi. Bu
durum Trigorini de çok iyi anlamamızı sağlayacak bir şey. Şimdi bunları
bulabilmek için sanırım her bir
oyuncunun oynadığı rolün o oyuncu olarak kendisini sınırladığı, durdurduğu anları
keşfetmesi ve oradan açması lazım. Bu aslında Brecht’in de çalışmak istediği
şey. Öyle değil de böyle yaptı. Stanislavski yöntemi içinden bunu yaparsak Brecht’in son döneminde Stanislavski üzerinden söyledikleri yerini bulabilir. O
davranış seni de bütünüyle filtreleyip doyurduğunda o zaten normal akışı olur.
Bütünüyle gerçekleştirilmiş olur. Oyuncuların birbirlerinin itkilerini doğal
bir yerden almaları izleyicide ukte oluşmasını sağlar. Bir şeyin olduğunu ve
bastırıldığını görmüş oluruz. Oyunun bu güne ve size değdiği yerleri bulmak
istiyoruz. Hakikaten değdiği yerleri.
Tansu: ‘’Kendini tuttu da şunu yaptı’’ gibi bir yere gitmeyecek
değil mi? Çünkü o zaman da gösteren bir şey yapmış oluyoruz.
Çetin: Ama o an avucundakini açıp göstermek öyle görünemez
ki çünkü maşa’ya ait bir hareket değil o.
Tansu: Bu o zaman tüm oyuna yayılabilecek bir şey değil,
kriz anlarında olabilen bir şey..
Çetin: Ama Dorn’u oynayan oyuncunun o rolü gerçekleştirmek
için yaşadığı oyuncu açısından yaşanan kendi hayatına ait olmayan tam da o
sırada oynarken onu içinden iten bir şeyin belirmesi ama: a) başka bir şeye
dönüşmesi b) başka bir oyuncunun seni kurtarıyormuş gibi o itkiyi alıp başka
bir yere götürmesi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.